egitimsen

egitimsen

YILGINLIK YOK, MÜCADELEYE DEVAM!
Büyük Halk hareketi dediğimiz Gezi Direnişi üzerinde tam üç yıl geçti. Gençlerimizin bedenleri topraktan çürürken, katillerin yargılanmasına dahi müsaade edilmemektedir. Berkin’in ekmeğini büyütmek, gezi şehitlerimizin umut ve hayallerini yeşertebilmek ve annelerin gözyaşını dindirmek için “bu daha başlangıç mücadeleye devam” şiarıyla alanları asla terk etmeyeceğiz. 
Bizler, derelerin, ormanların ve ortak yaşam alanlarının ranta kurban edilmemesi için vurulduk. Bizler değerlerimize sahip çıktığımız için vurulduk. Bizler toplumsal barışı ve kardeşliği savunduğumuz için vurulduk. Vurulduk ama asla sinmedik ve geri çekilmedik. Onların, toması, gazı, copu, plastik mermisi var. Bizim ise kocaman yüreklerimiz, onlar korkuyorlar! Kayıp edecekleri iktidarları var. Onlar çaldıkları, çırptıkları ve yettim hakkı yedikleri için tedirginler. Onlar kaçacaklar. Bizler ise mutluluğun resmini çizeceğiz. 


Devletin tüm zor aygıtlarını kullanarak Suruç, Diyarbakır ve Ankara katliamları ile farklı kültür, kimlik ve inançtaki insanların birlikte bir arada kardeşçe yaşadığı ülkemizde; Siyasal İktidar eliyle toplumda ciddi kutuplaştırma ve çatışmaların olduğu bir süreç yaşatılmaktadır. Çünkü AKP İktidarı; baskı, şiddet, zulüm ve rant üzerinden kurulmuştur. Yolsuzlukların, hırsızlıkların, talanın zirve yaptığı bu dönemde; katledilenler kadınlar olmuştur. Çocuklar olmuştur. Yoksul emekçi halk olmuştur.
AKP iktidarının baskıcı otoriter bir yönetim anlayışı ile emek örgütleri üzerinde sürdürdüğü operasyonlar sürüyor. Son olarak dün İstanbul da TMMOB bağlı Mimarlar Odası’nın Yıldız Sarayı’nda bulunan binası için, hukuksuz bir şekilde boşaltma kararı alınmıştır. Karara karşı çıkan aralarında Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu, Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Sami Yılmaztürk, İstanbul şube yöneticisi Mimar Mücella Yapıcı ile Avukat Can Atalay’ın da bulunduğu 15 kişi gözaltına alınmış daha sonra savcılık talimatıyla serbest bırakılmışlardır.
Derelerimize, ormanlarımıza, kentlerimize, köylerimize sahip çıkarak, doğanın ve insanın sömürülmesine karşı mücadele eden TMMOB ve Mimarlar Odası, kirli rant politikalarından beslenenlerin her zaman hedefinde olmuştur. Dün yaşanan saldırı ise TMMOB’u, karalama kampanyalarıyla, torba yasalarla teslim alamayanların yeni saldırı arayışları içine girdiğini göstermektedir.
Tam da Gezi Direnişinin 3. Yıldönümünde gerçekleştirilen bu saldırı elbette ki tesadüf değildir. Üç yıl önce Gezi Parkı’nın talan edilmesine karşı çıkanlar şahsında eşitliğe, özgürlüğe, demokrasiye ısrarla sahip çıkanlara gözdağı verilmek istenmektedir.
Adana Emek ve Demokrasi Güçleri olarak, her tür zorbalığa karşı emeğin, özgürlüğün, kardeşliğin hakim olduğu yeni bir Türkiye mücadelesinde yan yana olmaktan onur duyduğumuz TMMOB’a karşı izlenen intikamcı politikaları kınıyoruz.


Cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş ölçüde geniş halk kesimlerini seferber eden direnişinin yarattığı ve hepimize yaşattığı değerler uğruna yaşamını yitiren gençlerimizi direnişin 3. yıl dönümünde bir kez daha saygıyla anıyor, katillerinin peşini asla bırakmayacağımızın bilinmesini istiyoruz.
Türkiye’nin demokrasi mücadelesi tarihinde eşi ve benzeri görülmemiş kitlesellik ve yaygınlıkta yaşanan ve 5 milyona yakın insanın aktif olarak katıldığı Gezi Direnişi’nin önemi, aradan geçen üç yıla rağmen hatırlanmakta ve hafızalarımızdaki tazeliğini korumaktadır. Türkiye’de ekonomik, toplumsal, siyasal alanda yaşanan sorunların arttığı, iktidarın emek ve demokrasi güçlerine karşı çok yönlü olarak saldırılarını yoğunlaştırdığı bir dönemde Gezi Direnişi’ni yeniden hatırlamak önemlidir.
Gezi Direnişi’ni yaşanıp biten bir olay olmaktan çıkarıp, bugüne ve geleceğe etki eden canlı bir süreç haline getiren temel neden, Türkiye’de yaşayan ve iktidarın baskıcı, otoriter uygulamalarından rahatsız olan her kesimin, alanlara çıkarak tepkisini göstermiş olmasıdır. Türkiye’de yıllardır kamu emekçilerinin, işçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin, toplumun tüm ezilen ve dışlanan kesimlerin taleplerinin görmezden gelinmesine karşı savunulan talepler, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.


Gezi Direnişi sürecinde kullanılan ayrımcı ve kutuplaştırıcı ifadeler ve nefret söylemi, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, siyasi iktidar temsilcileri tarafından son dönemde daha da yoğun bir şekilde kullanılmakta, siyasi iktidar önünde diz çökmeyen, onlara biat etmeyen herkes hedef haline getirilerek baskı ve sindirme politikaları ile susturulmak istenmektedir.
Gezi Parkı’nda başlayan direniş kıvılcımı, emekçi halkın en temel haklarını ve çıkarlarını yok sayan baskıcı ve otoriter yönetim tarzına, iktidarın bitmek bilmez saldırılarına ve AKP iktidarının demokratik tepkiler karşısında sürdürdüğü ayrımcı ve saldırgan tutuma karşı güçlü ve tarihi bir yanıt olmuştur.
Gezi Direnişi’nin 3. yılını geride bıraktığımız bu günlerde, meydanlarda korku duvarını aşarak, birbiriyle dayanışma içinde direnmenin ve kazanmanın tadına varmış olan, bu uğurda evlatlarını yitiren Türkiye halklarının demokrasi, barış ve kardeşlik taleplerindeki ısrarı ve mücadelesini kesintisiz bir şekilde kararlılıkla sürdürmekten başka çıkar yol görünmemektedir.
Başta işçi ve emekçiler olmak üzere, toplumun sömürülen, ezilen ve yok sayılan kesimleri Gezi Direnişi’nin açtığı yolda yürüdüğü sürece, nerede ve hangi alanda olursa olsun mücadelenin yürütüldüğü her yerde Gezi Direnişi’nden bir iz, kendisinden bir parça mutlaka olacaktır.


Gezi Direnişi, 1980 sonrasında örülen ve AKP iktidarı döneminde dikenli tellerle çevrilen o büyük korku duvarını yıkmış, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” diyerek bizlere yürünmesi gereken yolu göstermiştir. Son dönemde “Ya başkanlık, ya kaos” söylemiyle birlikte artan baskı, yasak ve sindirme politikalarına karşı örgütlü ve kitlesel mücadeleden başka çıkar yol görünmemektedir.
Adana Emek ve Demokrasi Güçleri olarak, üçüncü yılında hepimize umut olan Gezi Direnişi’ni selamlıyor, “YILGINLIK YOK, MÜCADELEYE DEVAM!” diyoruz.1.6.2016

Adana Emek ve Demokrasi Güçleri adına
Ahmet KARAGÖZ

NAZIM HİKMET RAN 5. SATRANÇ TURNUVASI

NAZIM HİKMET RAN 5. SATRANÇ TURNUVASI
A Kategorisi: 1501 ve Üstü UKD
B Kategorisi: 1201-1500 UKD
C Kategorisi: 1200 ve Altı UKD, UKD’si Olmayanlar
1- GENEL ESASLAR
FIDE ve TSF Satranç Yarışmaları Prosedürü hükümleri geçerlidir.
2- İLETİŞİM-KATILIM VE BAŞVURU
Katılım 150 kişi ile sınırlıdır. 
Turnuvaya kayıtlar aşağıdaki adreslerden yapılacaktır.
1. EĞİTİM-SEN (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası)
Adres : Atatürk Cad. Çınarlı Mah. 61012 Sok. Pedük Apt. Kat: 3 Daire: 6 Seyhan/ADANA
Tel : 0 322 458 31 75-0 505 396 73 11
Web : http://www.adanaegitimsen.org.tr/ E-Mail : This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
2. NAZIM HİKMET KÜLTÜR MERKEZİ
Adres : Resatbey Mah. Beşocak Cad. No: 36/A Seyhan/Adana
Tel : 0506 144 76 94
E-Mail : This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
3. Turnuva Koordinatörü: Süleyman KAVUNCUOĞLU Tel: 0 555 310 03 08 E-posta: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Kayıt-kontrol sırasında katılım için öncelikler aşağıdaki sırayla uygulanacaktır.
1. ELO puanı yüksek olmak,
2. UKD puanı yüksek olmak,
3. Daha önce başvuru yapan ratingsiz sporcu olmak kriterlerine göre sıralanırlar.
4. Bu listeden sonra yine aynı kriterler kullanılarak yedek sporcu listesinden sporcu alınır.
5. ELO ve UKD için 1 Haziran 2016 tarihindeki güncel listeler kullanılır.
6. 150. Başvuru sonrası yedek listeye alınır.
3- DEĞERLEMDİRME
Yarışma sonuçları, FİDE ve ELO hesaplamalarında kullanılmayacaktır.
4- EŞİTLİK BOZMA
Eşit puan durumunda her derece için sıra ile Buchholz-1(alttan), Buchholz-2(alttan), Sonneborn Berger, Galibiyet Sayısı, Siyahlar ile en çok oynayan (Mostblack) ve eşitlik halinde kura çekimi yöntemlerine başvurulur.
5- ÖDÜLLER
Turnuva sonunda elde edilen derecelere göre aşağıdaki ödüller verilir. Maddi ödüller eş puanlı sporcular arasında paylaştırılmaz.
a) İlk üç dereceyi alan sporculara kupa verilecek.
b) İlk üç dereceyi alan sporculara madalya verilecek.
c) Her kategorinin birincisine Nazım Hikmet RAN bütün şiirleri kitabı verilecek.
d) Tüm sporculara katılım belgesi verilecek.
Turnuvadan çıkarılan sporcular ile son turda hükmen kaybeden sporcular yarışma sonundaki final sıralamaya alınmaz ve hiçbir ödül alamazlar.
Ödül törenine katılmayan sporcular kazanmış oldukları ödülleri alamazlar.
6- ÖZEL KONULAR
Katılıma göre tur sayısını ve eşlendirme sistemini değiştirmeye başhakem yetkilidir. Olası bu durumda yeni program Teknik Toplantı’da duyurulacaktır.
Yarışmada güncel 1 Haziran 2016 tarihli ELO ve UKD listeleri kullanılacaktır.
Birinci tur eşlendirmesi belirtilen programa göre yapılır. Geç gelen sporcular ilk tur eşlendirmesine listenin sonuna eklenerek alınır. Birinci tur başladıktan sonra gelen sporcular bir sonraki tura alınır. 2. turdan önce sıralama yenilenerek eşlendirmeye devam edilir. 2. tur eşlendirmesi duyurulduktan sonra yarışmaya yeni sporcu alınmaz.
Tüm eşlendirme ve sonuçlar yarışma alanında panolarda, Turnuva sonucuhttp://www.adana.tsf.org.tr ve http://www.adanaegitimsen.org.tr sitesinde duyurulacaktır.

7- BİLDİRİM
Fide Oyun Kuralları Ekler A. Maddesi (Hızlı Satranç Oyun Kuralları) geçerlidir.
FIDE Satranç Kuralları 6.7. a uyarınca yenik sayılma süresi (5 dakika) tanınmamıştır. Tur başladığında satranç tahtasının başında olmayan bir oyuncu oyunu kaybeder. 
Beraberlik koşulları için FIDE Satranç Kuralları 9.1.b uygulanır.
Turnuvanın başlangıç sıralamasında "Maksimum Rating" sistemi uygulanacaktır. Maksimum Rating, başlangıç sıralamasında sporcunun ELO ve UKD listelerindeki en yüksek puanını dikkate alan sıralama sistemidir.
FIDE Satranç Kuralları 11.3.b uyarınca; bir oyun sırasında, bir oyuncunun oyun sahasında cep telefonu, elektronik haberleşme aracı veya satranç hamleleri önerebilecek her hangi bir cihaz bulundurması yasaktır. Tüm cep telefonları ve benzer elektronik aletlerin tümüyle kapalı olduğu sürece oyuncunun çantasında bulundurmasına hakem izin verebilir. Oyuncuların telefonu / elektronik haberleşme aracını içine koydukları çanta oyun süresince görünür bir yerde olacaktır. Oyuncu bir nedenle yarışma salonu dışına çıkarsa, çanta yarışma salonunda kalacaktır. Oyuncu çantası ile birlikte dışarıya çıkmak durumunda kalırsa mutlaka hakeme bildirecektir. Hakem oyuncunun telefonu ile birlikte dışarıya çıkmasına izin vermeyecektir. Bir oyuncunun hakemin izni olmaksızın bu türden cihazları içinde bulundurduğu bir çanta taşıması yasaktır. Bu türden bir cihazı oyun sahasında üzerinde bulundurduğu belirgin/aşikar ise söz konusu oyuncu oyunu kaybedecektir. Rakibi kazanacaktır.
8- İTİRAZ
İtiraz kurulu oluşturulmayacaktır. Başhakemin kararı kesindir.
Turnuvaya katılan tüm sporcu ve yöneticiler bu yönergeyi okumuş ve kabul etmiş sayılır.

9- PROGRAM

ÇALIŞMALAR TARIH BAŞLANGIÇ BİTİŞ
Son Başvuru 8 Haziran 2016 Çarşamba 18:00
Turnuvaya Başvuru Yapan Sporcu Listesinin Duyurulması 11 Haziran 2016 Cumartesi 08:30 08:45
Sporcu Kayıt Kontrol Başlangıcı-Bitişi 08:30 09:30
Teknik Toplantı 09:30 09:45
Turnuvaya Katılan Kesin Sporcu Listesinin Duyurulması 10:00 10:15
Eşlendirmenin Duyurulması ve Sporcuların Turnuva Salonuna Alınması 10:45 11:00
1.Tur 11:00 
2.Tur 12:00 
Söyleşi & Dinleti: Nazım’ın Yaşamı, Kişiliği, Mücadelesi, Eserleri. 13:30 15:00
3.Tur 15:00 
4.Tur 16:00 
5.Tur 17:00 
Ödül töreni 18:00 18:30

 

Ahmet KARAGÖZ
EĞİTİM-SEN Adana Şube Başkanı

Türkiye tarihinin en büyük halk hareketlerinden birisi olarak siyasal mücadele tarihindeki yerini alan Gezi Direnişi’nin üzerinden 3 yıl geçti. Cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş ölçüde geniş halk kesimlerini seferber eden direnişinin yarattığı ve hepimize yaşattığı değerler uğruna yaşamını yitiren gençlerimizi direnişin 3. yıl dönümünde bir kez daha saygıyla anıyor, katillerinin peşini asla bırakmayacağımızın bilinmesini istiyoruz.

Gezi Direnişi’nin 3. Yıl Dönümü; “Yılgınlık Yok, Mücadeleye Devam!”

Türkiye’nin demokrasi mücadelesi tarihinde eşi ve benzeri görülmemiş kitlesellik ve yaygınlıkta yaşanan ve 5 milyona yakın insanın aktif olarak katıldığı Gezi Direnişi’nin önemi, aradan geçen üç yıla rağmen hatırlanmakta ve hafızalarımızdaki tazeliğini korumaktadır. Türkiye’de ekonomik, toplumsal, siyasal alanda yaşanan sorunların arttığı, iktidarın emek ve demokrasi güçlerine karşı çok yönlü olarak saldırılarını yoğunlaştırdığı bir dönemde Gezi Direnişi’ni yeniden hatırlamak önemlidir.

Gezi Direnişi’ni yaşanıp biten bir olay olmaktan çıkarıp, bugüne ve geleceğe etki eden canlı bir süreç haline getiren temel neden, Türkiye’de yaşayan ve iktidarın baskıcı, otoriter uygulamalarından rahatsız olan her kesimin, alanlara çıkarak tepkisini göstermiş olmasıdır. Türkiye’de yıllardır kamu emekçilerinin, işçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin, toplumun tüm ezilen ve dışlanan kesimlerin taleplerinin görmezden gelinmesine karşı savunulan talepler, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.

Gezi Direnişi sürecinde kullanılan ayrımcı ve kutuplaştırıcı ifadeler ve nefret söylemi, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, siyasi iktidar temsilcileri tarafından son dönemde daha da yoğun bir şekilde kullanılmakta, siyasi iktidar önünde diz çökmeyen, onlara biat etmeyen herkes hedef haline getirilerek baskı ve sindirme politikaları ile susturulmak istenmektedir.

Gezi Parkı’nda başlayan direniş kıvılcımı, emekçi halkın en temel haklarını ve çıkarlarını yok sayan baskıcı ve otoriter yönetim tarzına, iktidarın bitmek bilmez saldırılarına ve AKP iktidarının demokratik tepkiler karşısında sürdürdüğü ayrımcı ve saldırgan tutuma karşı güçlü ve tarihi bir yanıt olmuştur.

Gezi Direnişi’nin 3. yılını geride bıraktığımız bu günlerde, meydanlarda korku duvarını aşarak, birbiriyle dayanışma içinde direnmenin ve kazanmanın tadına varmış olan, bu uğurda evlatlarını yitiren Türkiye halklarının demokrasi, barış ve kardeşlik taleplerindeki ısrarı ve mücadelesini kesintisiz bir şekilde kararlılıkla sürdürmekten başka çıkar yol görünmemektedir.

Başta işçi ve emekçiler olmak üzere, toplumun sömürülen, ezilen ve yok sayılan kesimleri Gezi Direnişi’nin açtığı yolda yürüdüğü sürece, nerede ve hangi alanda olursa olsun mücadelenin yürütüldüğü her yerde Gezi Direnişi’nden bir iz, kendisinden bir parça mutlaka olacaktır.

Gezi Direnişi, 1980 sonrasında örülen ve AKP iktidarı döneminde dikenli tellerle çevrilen o büyük korku duvarını yıkmış, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” diyerek bizlere yürünmesi gereken yolu göstermiştir. Son dönemde “Ya başkanlık, ya kaos” söylemiyle birlikte artan baskı, yasak ve sindirme politikalarına karşı örgütlü ve kitlesel mücadeleden başka çıkar yol görünmemektedir.

Eğitim Sen olarak üçüncü yılında hepimize umut olan Gezi Direnişi’ni selamlıyor, “YILGINLIK YOK, MÜCADELEYE DEVAM!” diyoruz.

LAİK EĞİTİM, LAİK YAŞAM VE İŞ GÜVENCEMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ!

BASKI, SÜRGÜN VE İŞTEN ATMALARA KARŞI ALANLARDAYIZ!

Değerli Yoldaşlarım ve emekçi kardeşlerim,

“Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam” diyen Emekçiler,

Yasaklara, Baskılara, Saldırılara Göğüs Gerenler,

Eve Hapsedilmeye Karşı Sokağa Çıkan Kadınlar,

Değerli Emekçiler,

Bizler, Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da katledilen ALEVİLERİZ.

Bizler, Roboski ‘de ve Diyarbakırda katledilen KÜRTLERİZ.

Bizler Suruç’ta katledilen Sosyalist Gençleriz.

Bizler 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara gar önünde katledilen Barış elçileriyiz.

Bizler, Gezi Direnişinde Katledilen Ali İsmail’iz, Ethem’iz, Ahmet’iz, Abdocan’ız, Mehmet’iz, Medeni’yiz, Hasan Ferit’iz, Berkin’iz yani GEZİ ŞEHİTLERİYİZ.

Bizler, Soma’da ve Ermenek’te katledilen 318 MADEN EMEKÇİSİYİZ.

Bizler Zonguldak Kilimli de 10 gündür insanca yaşam için direnen MADEN İŞÇİLERİYİZ

Bizler Lazkiye ve Tartus da, Ortadoğu’da katledilen Araplarız, Kürtleriz, Türkmenleriz, Ezidileriz, Suryanileriz.

Bizler,Uğur Mumcuyuz, Hırant Dinkiz, Ahmet Taner Kışlalıyız, Musa Anter ve Tahir Elçiyiz.

Bizler, bu ülkenin sanatçılarıyız, bilim insanlarıyız, gazetecileriyiz, aydınlarıyız.

Bizler, davaları haklı, Mücadele araçları ahlaklı olan İŞÇİLERİZ, EMEKÇİLERİZ, EZİLENLERİZ.

Bizler, bu ülkenin bütün ÖTEKİLERİYİZ.

Bizler aynı zamanda; BU ÜLKENİN GERÇEK SAHİPLERİYİZ!

Değerli Basın Emekçileri

Bugün burada Tüm yok sayılanlarla, yoksullarla, dışlananlarla, işsizlerle, işçilerle, kamu emekçileriyle, mimar ve mühendislerle, aydınlarla, sanatçılarla, kadınlarla, gençlerle, emeklilerle, basın emekçileriyle omuz omuzayız. Ve bu bilinçle taleplerimizle, rengârenk bayraklarımızla, türkülerimizle, halaylarımızla tek yüreğiz.

Türkiye’de uzunca bir süredir toplumsal yaşamın bütün alanları, siyasi iktidarın hedefleri doğrultusunda tekçi, baskıcı ve dayatmacı bir anlayışla yeniden düzenlenmektedir. Toplumsal yaşamın bütün alanlarını dini kural ve referanslara göre biçimlendirmek isteyen merkezi ve yerel iktidar güçleri, attıkları her adımda laik eğitim ve laik yaşama açıkça meydan okumaktadır.

Türkiye’deki bütün eğitim kurumları, iktidarın ırkçı, mezhepçi, ayrımcı ve otoriter uygulamaları nedeniyle gerçek işlevlerinden hızla uzaklaştırılmıştır. Laik olmayan bir eğitim sisteminin demokratik ve bilimsel olması, böyle bir sistemde bireylerin inançlarını, kimliklerini ve kültürlerini hiçbir baskı altında kalmadan özgürce yaşaması söz konusu olamaz.

Diyanet İşleri Başkanlığı; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı gibi birçok kurum arasında protokoller yaparak, dinselleştirme politikalarının etkisi hızla yaygınlaştırılmaktadır. Öyle ki camilerden patronların çıkarlarını savunan, “greve çıkmanın caiz olmadığını” anlatan vaazların verilmesi sağlanmaktadır. İHH, TÜRGEV, ENSAR gibi çok sayıdaki vakıf ve dernek, eğitim ve yükseköğretimin temel bileşeni haline getirilmekte, kamu hizmetleri zayıflatılarak bu çevreler güçlendirilmek istenmektedir.



> Çocuk istismarının yaşandığı yurtları ve evleri açan vakıf ve derneklerin kapatılması için,

> İktidarın eğitimi; siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirmesine karşı sesimizi yükseltmek için,

> Kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkının önündeki engellerin kaldırılması için,

> Zorunlu din dersi dayatmasına, farklı inanç ve kültürlerin dışlanmasına, eğitimde her türlü ırkçı, gerici ve ayrımcı uygulamaya son verilmesi için,

> Topluma “tek din, tek mezhep” dayatmasına, eğitimi dinselleştirme uygulamalarına karşı laik eğitim, laik yaşam için ALANLARDA Direnmeye devam edeceğiz!

AKP, patronların ve sermaye çevrelerinin gönlünü hoş tutmanın peşine düşüyor. Taşeron işçileri kadroya geçireceğiz yalanına sarılıp, işçilerin kıdem tazminatına göz dikiyor. İnsanlık tarihinin utanç sayfalarında yer alması gereken kiralık işçilik uygulamasını yasalaştırarak, işçilere kölelik koşullarını dayatıyor.

Kamuda ise, yüz binlerce emekçinin iş güvencesine saldırarak, esnek ve güvencesiz istihdamın kapsını aralıyor. Esnek ve güvencesiz istihdamın yaygınlaştırılarak sermayeye ucuz iş gücü sağlanmaktadır.

Bu yüzden grev ve gerçek toplu sözleşme ile örgütlenme ve siyaset yapma hakkımızın engellenmesine karşı çıkıyoruz.

Bizler, insanca ve onurlu yaşamak istiyoruz. Ölümüne çalıştırılmaya, simit hesabıyla yapılan artışlara, pazarda alınıp satılan bir meta muamelesi görmeye hayır diyoruz.

> İktidar tarafından hedef haline getirilen iş güvencemize sahip çıkmak, herkese güvenceli iş, güvenli gelecek talebimizi haykırmak için,

> Yarı zamanlı esnek ve kuralsız çalışmaya, kiralık işçi uygulamasına dur demek için, ALANLARDAYIZ.

Türkiye tarihinde, eşi benzeri görülmemiş bir savaş politikası izleniyor. Hukuksuzca ilan edilen ve ayları bulan sokağa çıkma yasaklarıyla yaşam hakkı yok sayılıyor, sağlık ve eğitim gibi en temel kamu hizmetleri fiilen askıya alınıyor. Okulları ve hastaneleri karargahlara çevirenler, on binlerce öğrencinin eğitim hakkını gasp ediyor, sağlık hizmetine ulaşımı engelliyor. Kilis’te yaşayan ve her gün düşen IŞİD füzeleriyle can güvenliği ortadan kalkanların yaşamları, AKP’nin siyasi hesaplarında en küçük bir etki dahi yaratmıyor!

> Yaşanan çatışmalar nedeniyle yaşamları ve eğitim hakkı tehdit altında olan çocuklarımızın ve öğrencilerimizin geleceğine sahip çıkmak, ölümü değil, yaşamı ve yaşatmayı savunmak, savaşa karşı barışı haykırmak için ALANLARDAYIZ

> Çatışmaların son bulduğu, eşitliğin, demokrasinin, özgürlüğün hakim olduğu demokratik bir toplum ve demokratik bir cumhuriyet için ALANLARDAYIZ.

Toplumsal yaşamın bütün alanlarında uygulanan baskı, şiddet ve dayatmacı uygulamalar, üyelerimize yönelik soruşturma, sürgün ve cezalandırma girişimleri, sendikamızın kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim mücadelesinden bağımsız değildir.

Gerçek demokrasi, eşit yurttaşlık, temel hak ve özgürlüklerin genişlemesi için mücadele edenler iktidarın yoğun baskı, sürgün ve soruşturmalarına maruz kalmaktadır. Peş peşe yapılan düzenlemeler ve hukuk dışı uygulamalar ile iş güvencemize göz dikenler, üyelerimizi tehdit ederek hizaya getirmek ve sindirmek istemektedir.

Hırsızlara ve katillere dokunmayanlar, milletvekillerine dokunmanın derdine düşüyor. Milli iradeyi sadece kendisi için meşru görenler, kendisi gibi düşünmeyen milletvekillerini cezaevine göndermekle tehdit ediyor. Akademisyenler, gazeteciler, sendikacılar, sanatçılar, öğrenciler kısaca muhalif her ses, her düşünce susturulmak isteniyor.

Özellikle sendikal faaliyetlerimizi suç kategorisine yerleştiren Başbakanlık Genelgesi’nin ardından, başta eğitim ve bilim emekçileri olmak üzere on binlerce kamu emekçisi hakkında hukuksuzca soruşturmalar açılmıştır.

Bölge illerinde de onlarca kamu emekçisi, sendika üyesi arkadaşımız, emeğine, haklarına ve geleceğine sahip çıktığı için; savaş politikalarına karşı barışın, zalime karşı mazlumun, sömürüye karşı emeğin sesi olduğu için işten atılıyor, soruşturmalara maruz kalıyor, sürgün ediliyor.

Ancak bilinmelidir ki 100 yıllık mücadele geleneğiyle var olan KESK emek, demokrasi barış ve özgürlük mücadelesinde asla geri adım atmayacak, baskı, sürgün ve soruşturmalara teslim olmayacaktır. Bugün;

> Eğitimin tüm kademelerinde her türlü siyasal ve sendikal ayrımcılığa, MEB’in ve üniversitelerin fişleme, cezalandırma ve sindirme uygulamalarına dur demek için,

> Geleceğimize sahip çıkmak baskı, sürgün ve soruşturmalara karşı boyun eğmemek için ALANLARDAYIZ.

Kamu Düzeni ve Kamu Güvenliği adı altında, emek ve demokrasi güçlerinin eylem ve etkinliklerinin polis şiddeti ve polis direnci ile karşılanması 14 yıllık AKP iktidarının ileri demokrasi adı altında, toplum mühendisliği ile toplum baskılamakta ve korku pompalamaktadır.

> AKP’nin iç güvenlik yasası; Faşist, baskıcı ve otoriter rejimlerde görülen; toplumu, emek ve demokrasi güçlerini sindirmeyi ve baskı altına almayı hedefleyen bir uygulamadır. Faşizmin kurumsallaşması dışında bir hedefi olmayan iç güvenlik yasası yürürlükten kaldırılana kadar tüm antidemokratik ve baskıcı uygulamalara karşı demokratik direniş hakkımızı kullanmak için bugün ALANLARDAYIZ.

Değerli Kadın Arkadaşlar,

Kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini ‘‘münferit’’ olaylar olarak görüp erkekleri kışkırtan, taciz ve tecavüzü sıradanlaştıran, kadınlara itaat etmeyi, susmayı dayatarak kadınlara karşı düşmanlığı kışkırtan erkek egemen sistem, bu tecavüz ve cinayetlerin sorumlusudur.

Toplumun her kesiminden, kadına yönelik şiddete artık tahammülün kalmadığını gösteren sesler yükselirken, kadınlarımızın emeğine, kimliğine ve bedenine yönelik saldırıları meşrulaştırmaktan başka bir şey değildir.

> Kadın cinayetlerini, tacizi, tecavüzü engellemek yerine, boşanmayı engellemeye, kadınları bulundukları şiddet ortamında yaşamaya,15 yaş altı çocuk evliliklerin önünü açmaya ve tecavüze uğrayanı tecavüzcüsüyle evlendirmeye çalışan, kararlara imza atan boşanma komisyonunu tanımıyoruz demek için,

> Esnek, Kuralsız yarı zamanlı çalışmanın dayatılması, kadın emeğine sahip çıkmak, sermayeye kul, aileye köle olmamaları için ALANLARDAYIZ.

GÜN KARAMSARLIK GÜNÜ DEĞİL

Henüz iş işten geçmedi. Saray ve AKP öngördüğü yeni rejimi tamamına erdirmek için attığı her yeni adımda, her yeni hamle de yeni çelişkiler ve dirençlerle karşılaşıyor. Demokrasi güçleri etkin bir seferberlikle, birleşik bir mücadeleyle, direnişi yayarak ve çeşitlendirerek diktatörlüğü ve faşizme doğru gidişata set çekebilirler. Durdurmak elimizde, DURDURABİLİRİZ...

LAİKLİK DEMOKRASİNİN OLMAZSA OLMAZIDIR!

İnşa halindeki yeni rejimin sözcü ve temsilcilerinin durmaksızın laikliği hedef tahtasına yerleştirmesi ve bir hesaplaşma konusuna dönüştürmesi nedensiz değil. Zira gerçek bir laiklikle demokratik haklar, ifade özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü, işçi hakları, kadın hakları ve kadınların kurtuluşu, “beden ve cinsiyete yaklaşım”, bilimsel ve akademik özgürlük, çocuk hakları, eğitim sisteminin karakteri ve bir bütün olarak demokrasinin gelişkinliği arasında kopmaz bir bağ var.

Dolayısıyla Türkiye gerçek bir laikle; eşitliğe, özgürlüğe ve demokratik bir toplum yapısına kavuşabilir. Öte yandan, laikliği hedef tahtasına yerleştiren inşa halindeki yeni rejimi, aynı zamanda mezhepçi, ayrımcı, kutuplaştırıcı politikalarıyla, Türkiye toplumunun somut dini ve inançsal çoğulluğuna saldırıyor. Tekçi ve totaliter bir potada yok etmeyi amaçlıyor. Çok renkli, bir “birlikte yaşam” tasavvurunu tek renkli bir kapkaranlığa dönüştürmek istiyor. Türkiye toplumu böyle bir CENDEREYE TIKIŞTIRILAMAZ! Dayatılan bu cendereyi parçalayabilir ve tekçi bir saltanat yönelişini DURDURABİLİRİZ!

Sevgili arkadaşlar, emekçi kardeşlerim;

Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ve talan artık AKP’nin kıblesi ve siyaset felsefesi olmuş durumda.

Ama artık bu böyle gitmez, gitmeyecek. Gün geldi, devran dönüyor! AKP 8 Mart’tan Newroz’a, Gezi’den 1 Mayıs’a işyerlerinde, alanlarda, sokaklarda direnen, mücadele eden emekçilere er ya da geç hesap vermekten kurtulamayacak. AKP tomalarla, gazla, copla, plastik mermiyle bizleri engelleyeceğini sanıyorsa yanıldığını görecek.

Çünkü bizler, sokaklarda, meydanlarda, işyerlerinde, okullarda, yoksul mahallelerde ayağa kalkıp yüzlerini güneşe dönenleriz.

Çünkü bizler artık istediğimiz ülkenin, umut ettiğimiz yaşamın hayal olmadığını biliyoruz.Ve biliyoruz ki gelecek direnen, mücadele eden emekçilerindir.28.05.2016

Tertip Komitesi Adına
Ahmet KARAGÖZ

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

LAİK EĞİTİM, LAİK YAŞAM VE İŞ GÜVENCEMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ!

BASKI, SÜRGÜN VE İŞTEN ATMALARA KARŞI ALANLARDAYIZ!
Çağrımız sadece konfederasyonumuza bağlı sendikalarımızın üyelerine değil, çocuklara, öğrencilere ve ülkenin geleceğinden endişe eden herkesedir. Çocuklarının ve ülkenin geleceğinden endişe eden herkesi, 28 Mayıs’ta Adana da yapacağımız bölge mitingine katılmaya, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğine hep birlikte sahip çıkmaya çağırıyoruz.
28 Mayıs 2016 Cumartesi
Saat:16.00
T.Yeri:Mimar Sinan Önü

 

 

Çocuk İstismarı Serbest, Boşanmak Yasak
14 Ocak’ta kurulan ‘Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi İçin Meclis Araştırması Komisyonu’ hazırladığı rapor ile kadınların boşanmasını zorlaştırma, tecavüzcü ve çocuk istismarcılarını ödüllendirme telaşında.


 Erkek egemen düzende tek derdi üzerinde yükseldiği aile kurumunu korumak olan Aile ve Sosyal Politikalar ...Bakanlığı ve Meclis komisyonları gece gündüz çalışarak kadına, aile içindeki şiddete, tecavüze, baskıya ve cinayete rağmen ‘kutsal aileyi’ ayakta tutma zorunluluğu bulmaya çalışıyor. Raporda,
• Çocuk evliliğinin teşviki,
• Hadım uygulaması,
• Hem şiddet başvurularında hem de boşanma davalarında arabuluculuk ve uzlaşma uygulanması,
• Şiddete maruz kalan kadınların mesai saatlerinde karakollara başvurmasının önünün kesilmesi,
• Şiddete karşı koruma kararları için delil veya belge aranması,
• Tedbir süresinin kısaltılması,
• Aile hukukuyla ilgili tüm duruşmaların gizli yapılması;
• Boşanmanın zorlaştırılması,
• Kadının nafaka hakkının süreye bağlanması; mal paylaşımında dava açma süresinin kısaltılması,
• Eşin ölümünde, kadının mal rejiminden kaynaklı %50 payının verilmek istenmemesi,
• Aileye yönelik psikolojik rehberlik ve danışmanlık hizmetinin dini temele oturtulmak istenmesi
yer alıyor.


 Boşanmaların gerekçelerini araştırması gereken Komisyonun, hangi akıl almaz yöntemle çocuk istismarcılarını ödüllendirme sonucuna vardığı başlı başına araştırma konusu elbette. Ancak, Komisyon hazırladığı raporda, çocukların cinsel istismarının “rızaya” dayalı olabileceğini ama yine de suç olarak kalması gerektiğini söyledikten sonra çocuk istismarcısının tecavüz ettiği çocukla 5 yıl boyunca “sorunsuz” ve “başarılı” bir evlilik sürdürmesi halinde denetimli serbestlikten yararlanmasını öneriyor. İstismarı gerçekleştiren de 15 yaşın altında olursa istismar suç olmaktan çıkarılıyor. Bu, ailelerin 15 yaş altı çocuklarını fiilen evlendirmelerinin yolunu açıyor. Yasal önleyici tedbirler almak yerine bir de istismara uğrayan çocukları istismarcıları ile evlendirerek çocuk yaşta evliliklerin sayısını artırma hesapları yapıyor komisyon. ‘Bir kereden bir şey olmaz’ zihniyeti çocukları 5 yıl boyunca istismara maruz bırakacak. Kadın taciz ve tecavüzlerine “Bağırmadı, kısa etek giydi, gözünün üstünde kaşı vardı” gibi uydurma gerekçelerle ‘rıza’ arayanlar şimdide çocuk istismarına ‘rıza’ üretme peşinde koşuyor.


 AKP tarafından üretilen bu komisyon, kadınların ve çocukların yasal haklarının ortadan kaldırılmasını için kurulmuştur. Kadına yönelik şiddeti normalleştiren ve meşru kılan bu komisyon, evrensel hukuk ilkelerine, anayasaya, kadın ve çocuk haklarına aykırıdır. Çocukların cinsel istismarı suçunun gerçekleşmesini teşvik niteliğindedir.
Kadın cinayetleri, çocuk istismarını, her geçen gün artan taciz ve tecavüzü görmezden gelen bu zihniyet şimdi de çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilmesi halinde suçu ve suçluyu görmezden gelmemizi bekliyor.


 Ancak, kadınlar olarak, evde, iş yerinde, sokakta, okulda her yerde kadın ve çocukları yok sayan, şiddet, taciz, tecavüz ve istismar karşısında susmamızı bekleyen uygulamalara direnmeye devam edeceğiz. Tecavüzü normalleştiren ve çocukları istismar eden çürümüş erkek egemen sisteme ve temsilcilerine rağmen çocuklar başta olmak üzere kadınlar ve tüm ezilenler için yaşanabilir bir dünya kurma mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.
ADANA KADIN PLATFORMU

Gençlerimiz Sadece 19 Mayıs’ta Hatırlanmak İstemiyor!
Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkış tarihi ve emperyalizme karşı mücadelenin sürdürüldüğü Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı olarak kabul edilen 19 Mayıs, Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı olarak 97 yıldır törenlerle kutlanmaktadır.

19 Mayıs, aynı zamanda gençlik ve spor bayramı olarak kutlanıyor olsa da yıllardır gençlerimiz evde, okulda, üniversitede, iş yerlerinde her türlü baskıcı uygulamalarla karşı karşıya kalmakta, iktidarın milliyetçi-şoven politikalarına yedeklenmeye çalışılmaktadır.

Gençlik, okuldan çalışma yaşamına kadar bugün birçok sorunla karşı karşıyadır. Eğitimde yaşanan ticarileşme ve özelleştirme politikaları nedeniyle milyonlarca çocuk ve gencimiz hızla eğitim sisteminin dışına doğru itilirken, her yıl yüz binlerce gencimiz çalışma yaşamında işsizlik, güvencesizlik, taşeron çalışma gibi ağır sömürü koşullarıyla karşı karşıya bırakılmakta, iş cinayetlerine kurban gitmektedir.

Hem eğitimli hem de eğitimsiz gençlik kitleleri içinde işsizlik oranı hızla artmakta, geçim şartları zorlaşmakta ve gençlerimiz gençliklerini yaşamaktan çok uzak, çarpık düzenin esiri olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Ülke gençliği, yanlış politikalar sonucunda işsizlik ve güvencesizlik batağına mahkûm edilmiştir. Ataması yapılmadığı için yaşamına son veren işsiz öğretmenlerin sayısı 40’ı aşmıştır.

Gençliğin sorunlarını önemsemeyen, tutarlı ve planlı bir gençlik politikası geliştirmeyenlerin her yıl 19 Mayıs’ta çıkıp benzer nutuklar atmasının hiçbir anlamı yoktur. Çünkü sorunlar karşısında çözümleri olmayanların yaptıkları tek şey gençliğin sorunlarını görmezden gelmek olmuştur.

Gençliğin geleceğe bakışında ortaya çıkan sorunlar, onların geleceğini karartmakta, gençliğin enerjisini, yaratıcılığını her fırsatta sömürmekte ve onları mevcut sistemin temel parçası haline getirmeye çalışmaktadır. Irkçılık, milliyetçilik ve inanç istismarcılığını ilke edinmiş siyasal hareketlerin özellikle meslek liselerinde gençleri nasıl kuşattığı ve şiddet sarmalının içine çektiği çok iyi bilinmektedir.

Gençlik, ilkokuldan başlayarak idealist, gerici bir temelde örgütlenmiş, dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, onlara gösterilmek istendiği gibi görmelerini sağlayan bir eğitim ile dünyayı tanıyarak hayata atılmaktadır. Bu durum, gençliğin eğitimsiz bırakıldığı, daha çocuk yaşta eğitimden dışlandığı, üniversite kapılarının yoksul-emekçi çocuklarına kapatıldığı gerçeğinin somut bir sonucudur.

Irkçı-şoven düşüncelerle ve dini istismar uygulamaları ile kuşatılmış, yoğun bir popüler kültür saldırısı altında yaşayan geniş gençlik yığınları, geleceksizliğin ve bilinemezciliğin baskısı altında yoğun bir karamsarlığa itilmekte, gelecekten beklentisi olmayan, sadece içinde yaşadığı anı önemseyen bireyler haline getirilmeye çalışılmaktadır.

Türkiye’de farklı kimlik ve inançlara sahip olan gençlik kesimleri, kendi geleceğine güvenle bakabileceği, insanlığın demokratik, eşitlikçi ve evrensel değerlerini özümseyeceği, savaşların olmadığı, halkların özgürlük ve barış duygularıyla bir arada yaşayacağı demokratik bir Türkiye mücadelesinin en önemli dinamiklerinin başında gelmektedir.

 

Bugün gençliği dört bir yandan saran ve giderek ağırlaşan sorunlara karşın, emek sömürüsüne, emperyalizme, her türlü ırkçı kışkırtmaya ve şiddete karşı tutum alan, duruş sergileyen tüm gençlerin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyoruz.

LAİK EĞİTİM, LAİK YAŞAM VE İŞ GÜVENCEMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ! BASKI, SÜRGÜN VE İŞTEN ATMALARA KARŞI ALANLARDAYIZ!

Türkiye’nin yüz yüze olduğu ikilem giderek keskinleşiyor ve yıllardır süren rejim krizinde bir “karar anı” yaklaşıyor: Ya başkanlık sistemi adı altında AKP’nin siyasal ideolojik ihtiyaçlarını karşılayacak bir yönetim modeli kurumsallaşacak, ya da köklü bir demokratikleşmenin yolu açılacak. 
Henüz iş işten geçmedi. AKP öngördüğü rejimi tamamına erdirmek için attığı her yeni adımda, Demokrasi güçleri etkin bir seferberlikle, birleşik bir mücadeleyle, direnişi yayarak ve çeşitlendirerek faşizme doğru gidişata set çekebilirler. Durdurmak elimizde, DURDURABİLİRİZ...


İnşa halindeki yeni rejimin sözcü ve temsilcilerinin durmaksızın laikliği hedef tahtasına yerleştirmesi ve bir hesaplaşma konusuna dönüştürmesi nedensiz değildir. Zira gerçek bir laiklikle demokratik haklar, ifade özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü, işçi hakları, kadın hakları ve kadınların kurtuluşu, “beden ve cinsiyete yaklaşım”, bilimsel ve akademik özgürlük, çocuk hakları, eğitim sisteminin karakteri ve bir bütün olarak demokrasinin gelişkinliği arasında kopmaz bir bağ var.
Dolayısıyla Türkiye gerçek bir laikliğe, eşitliğe ve özgürlüğe, demokratik bir toplum yapısıyla kavuşabilir. Öte yandan, laikliği hedef tahtasına yerleştiren inşa halindeki yeni rejim, aynı zamanda mezhepçi, ayrımcı, kutuplaştırıcı politikalarıyla, Türkiye toplumunun somut dini ve inançsal çoğulluğuna saldırıyor. Bu çoğulluğu ve çeşitliliği tekçi, asimilasyoncu, eritici ve totaliter bir potada yok etmeyi amaçlıyor.
AKP; “birlikte yaşam” tasavvurunu tek renkli bir kapkaranlığa dönüştürmek istiyor. Hareket halindeki dinamikleri ve çokluğuyla Türkiye toplumu böyle bir CENDEREYE TIKIŞTIRILAMAZ! Dayatılan bu cendereyi parçalayabilir ve tekçi bir saltanat yönelişini DURDURABİLİRİZ! 
AKP yeni rejimi inşaya koyulurken, sermayeyi yedeğinde tutmaya özel bir özen gösteriyor. “Serbest rekabeti” baltalayan kayırıcı ve kollayıcı ilişkilerinin doğurduğu huzursuzlukları sermayenin nemalanacağı genel rüşvetlerle gidermeye çalışılıyor.


Genel rüşvetin adı artık bellidir: Buyrun size BÜTÜNÜYLE GÜVENCESİZ BİR EMEK REJİMİ... Buyrun size kârı azamileştirmenin önündeki bütün engellerin kaldırıldığı bir SERMAYE CENNETİ... Bu sebepledir ki, dokunulmazlık tartışmalarının ortasında ve kaşla göz arasında, emeği kölelik koşullarına mahkûm eden özel istihdam büroları tasarısı parlamentodan geçirildi. Sırada kamu emekçilerinin sahip olduğu ve artık bir çıbanbaşı olarak görülen KISMİ GÜVENCELER var. AKP, sermayeye “MUTLAK GÜVENCESİZLİK” ikram ediyor.
HEDEFTEYİZ ÇÜNKÜ: AKP hükümeti KESK’e yönelik saldırılarını aralıksız bir biçimde sürdürüyor. Üyelerimizin maruz kaldığı baskıların, sürgünlerin, soruşturmaların, işten el çektirmelerin, göz altıların ve tutuklamaların ardı arkası kesilmiyor. KESK’in mevcut iktidarın hedefleri arasında ilk sıralarda yer alması, hiç kuşkusuz nedensiz ve tesadüfi değil. KESK, “kapıkulu” zihniyetini, sadaka kültürünü, biat etmeyi, yandaş sendikacılığı reddettiği ve bu anlayışları mücadelesiyle her zeminde ters yüz ettiği için HEDEFTİR.
KESK, içeride ve dışarıda savaş eşliğinde, ayrıştırma ve suni kutuplaştırmalara dayanarak kendini inşaya koyulmuş bir rejim karşısında, halklar arasında sendikal zeminde bir köprü olarak durduğu ve rolünde ısrar ve sebat ettiği için HEDEFTİR. 


KESK, kamusal alanda ve eğitim sisteminde gerçekten laik düşüncenin, bilimsel, anadilinde, parasız ve demokratik eğitim talebinin bir mevziisi olduğu için HEDEFTİR. KESK, kadın kurtuluş hareketinin sendikal hareket içinde en ileri kazanımlara sahip olduğu ve tepeden tırnağa ataerkil bir rejim karşısında kadın duyarlılığını ve mücadelesini temsil ettiği için, cinsiyetçiliğe, şiddete, tacize, tecavüze, çocuk istismarcılığına karşı durduğu için HEDEFTİR. 


KESK sadece kendi özgül çıkarları için direnmiyor ve mücadele etmiyor. KESK’in mücadelesi Türkiye’nin yüz yüze olduğu ikilemin içinde artan bir önem kazanmış durumdadır. Bütün ilerici ve demokratik güçler; öncülüğünü yapsalar da mitingimiz mevcut durum itibarıyla salt KESK mitingi olarak görülmemelidir. Dolayısıyla 28 Mayıs 2016 tarihinde saat: 16.00’da ilimizde Mimar Sinan Kültür merkezinin önünde başlayıp Uğur Mumcu Meydanında Grup Abdalın Müzik Şöleniyle sona erecektir. Düzenleyeceğimiz Bölge Mitingine; geleceğe dair umutları olan tüm Adana halkının katılımını, desteklerini ve önerilerini bekliyoruz.18.05.2016

KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU DÖNEM SÖZCÜSÜ
AHMET KARAGÖZ
TERTİP KOMİTESİ BAŞKANI