Haziran 2022
Çiğdem Gül Kabaiş
 
Akkapı İlkokulunda üyemiz Çiğdem Gül Kabaiş vefat etmiştir. Başta ailesi, dostları olmak üzere tüm eğitim ve bilim emekçilerine başsağlığı diliyoruz.
 
Şube Yürütme Kurulu

Üniversitelerin adı her gün yeni skandallara, kayırmacılığa, hukuksuzluğa, yolsuzluğa ve baskıya karışmakta, atanan rektörler eliyle üniversitelerde ağır bir yıkım yaşanmaktadır.

Son olarak ODTÜ yönetimi, haklarındaki asılsız ve mesnetsiz iddiaları esas alan bir kararla öğretim elemanı olarak görev yapan üyelerimiz Sibel Bekiroğlu ve Mehmet Mutlu’yu açığa aldı. Kısa bir süre önce de ODTÜ Kıbrıs Kampüsü’nde görevli öğretim üyesi Doç. Dr. Yonca Özdemir ve öğretim görevlisi Serhat Selışık’ın sözleşmeleri hukuksuz biçimde sona erdirildi.

Özellikle belirtmek isteriz ki öğrencilerinin demokratik haklarını kullanmasını engelleyen, öğretim elemanlarına her türlü hukuksuzluğu reva gören, idari ve teknik personeline angaryayı dayatan bir yönetim aklının üniversiteye katabileceği hiçbir şey yoktur. Kaldı ki makamlarına atanarak gelen rektörlerin, üniversite bileşenlerine değil kendilerini atayan iktidara karşı sorumluluk taşımalarının istendiği de herkes tarafından bilinmektedir.

Bu nedenle, üniversiteyi üniversite yapan tüm değerler ve ilkeler yok sayılmakta, hukukun en temel ilkeleri ayaklar altına alınmaktadır.

Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki tüm hukuksuzlukların, keyfi ve siyasi kararların faili olan yöneticiler er ya da geç hukuk önünde bunların hesabını vermek zorunda kalacaktır. Hukuka uygun hareket etmek zorunda olan ODTÜ yönetimine bu gerçeği hatırlatıyor, haksızlığa ve hukuksuzluğa uğrayan Yonca Özdemir, Sibel Bekiroğlu, Serhat Selışık ve Mehmet Mutlu hocalarımızın hızla görevlerine iade edilmesini talep ediyoruz. Başta ODTÜ emekçileri olmak üzere herkesi dayanışmaya davet ediyoruz.

 
2021-2022 eğitim öğretim yılı bugün sona erdi. Geçtiğimiz eğitim öğretim yılında resmi ve özel 14 bin 137 okul öncesi, 24 bin 778 ilkokul, 19 bin 323 ortaokul ve 13 bin 82 lise ile toplam 71 bin 320 okulda 1 milyon 171 bin 891 öğretmen ve açık öğretim öğrencileri dâhil olmak üzere 17 milyon 436 bin 532 öğrenci ile eğitim ve öğretime devam edilmiştir.
Okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin ve laikliğin değil, piyasanın, milliyetçiliğin, ayrımcılığın ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim anlayışıyla karşı karşıyayız. İki yıldan fazla devam eden pandemi koşullarının eğitim öğretime olumsuz etkileri bu yıl da sürmüştür.
 
Eğitimin niteliğindeki gerilemenin sürmesi, son yıllarda belirgin şekilde artan eğitimde ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksikliklerinin sürmesi, kalabalık sınıflar sorunu, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocuk ve gençlerin dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakalarının artması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu vb. gibi çok sayıda sorun, eğitim sisteminin belli başlı sorunları olarak geçtiğimiz öğretim yılına da damgasını vurmuştur.
Neredeyse tüm eğitim emekçilerinin itirazlarına rağmen alelacele çıkarılan ÖMK, (Öğretmenlik Meslek Kanunu) eğitimin hiç bir yapısal sorununa çözüm üretmediği gibi yeni sorunları da beraberinde getirecektir. ÖMK ile birlikte iş yerlerinde eğitim emekçileri aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olarak farklı kariyer basamaklarına ayrılacaklar. Ayrıca öğretmenler bu kariyer basamaklarına ulaşabilmek için sınavlara tabi tutularak mesleki çalışma adı altında angarya çalışmaya zorlanacaklar. İş yerlerinde öğretmenler arası dayanışmanın, hoşgörünün ve diyalogun yerini yarışma ve rekabet alacak, çalışma barışı hızla bozularak okullar bir kaos ortamına dönüşecektir.
Bir 14 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
Ayrıca MEB in yeni başlattığı MESEM ( Mesleki Eğitim) projesi birçok sorunu beraberinde getirecek. Öncelikle mesleki-teknik eğitim önemini yitirecek, milyonlarca çocuğumuz örgün eğitimin dışına atılarak, piyasaya ucuz iş gücü olarak katılmak zorunda kalacaklardır.
 
Bir taraftan eğitim kurumlarında bunlar yaşanırken diğer taraftan da kamusal bir hak olan eğitim veliler için paralı hale gelmeye başlayacak, uzman öğretmene veya başöğretmene çocuğunu yazdırmak isteyen veliler öğretmene ulaşmakta zorlanacak bu öğretmenlere çocuğunu yazdırmak isteyen velilerden okul idareleri tarafından fahiş bağışlar talep edilecek ve eğitimde sınıfsal farklar daha da belirginleşecektir.
Eğitimde ki temel sorunların çözümü ancak cinsiyet eşitliğine dayalı, bilimsel, laik ulaşılabilir, nitelikli, anadilde, parasız kamusal eğitim ile mümkündür.
 
Bu basın açıklamamızda Adana ilinde yaşanan birkaç önemli konuyu sizlerle paylaşmak istiyoruz. Öncelikle ilimizde bütün öneri ve itirazlarımıza rağmen pandemide ortaya çıkan sorunlar tespit edilmemiştir. Öğrencilerimiz 1.5 yıl örgün eğitim dışında kalmaları gerçeği göz ardı edilerek eksik konular telafi edilmemiş, bunun sonucunda çocuklarımızın başarısı bu yıl belirgin bir şekilde düşmüştür. Okula yeniden uyum sağlamaları yönünde hiçbir adım atılmamış, öğretmen arkadaşlarımız öğrencilerle iletişim problemi yaşamıştır. Özellikle ilkokul çağındaki öğrencilerimiz internet ve sanal oyunların bağımlısı haline gelmiştir.
 
Okullarda kadrolu yardımcı hizmetli kalmamıştır. MEB ‘in okullar açıldıktan çok sonra iş kur üzerinden yardımcı hizmetli alımları yapması temizlik konusunda büyük sıkıntılar yaratmıştır. Daha öncede açıkladığımız gibi yardımcı hizmetli olarak alınan arkadaşlarımızın sayısı çok yetersiz kalmış, bu durumda hem arkadaşlarımızın yoğun bir şekilde emeklerinin sömürülmesine hem de okulların temizliğinde aksamalara neden olmuştur.
Bir diğer önemli konuda proje okul adı altında yapılan düzenlemeye yöneliktir. Seyhan ilimizde bulunan Adana Mesleki Teknik Anadolu Lisesinin geçen Eylül ayında proje okuluna dönüştürülme kararı alınmıştır. Henüz gelecek yılın öğrenci kontenjanları belirlenmeden okulda yıllarca görev yapan arkadaşlarımıza norm fazlası oldukları açıklanmıştır. 13 arkadaşımız norm fazlası olmuş, 2 arkadaşımız mazeretleri nedeniyle kapsam dışı bırakılmış, diğer 11 arkadaşımızın resen başka okullara atamaları yapılmıştır. Sorunun çözümü için her zaman yaptığımız gibi eğitim alanındaki diğer sendikalarla ortak bir çözüm bulmaya çalıştık. Ne yazık ki öğretmen sorunları dışında her şeyle ilgilenen bu sendikalar çağrımızı yanıtsız bıraktı. Milli Eğitim Bakanlığı ve il milli eğitim Müdürlüğünü uyarıyoruz. Bu haksız atamaları durdurun. Hiçbir arkadaşımızı mağdur etmeye hakkınız yok. Eğitim Sen olarak bu konunun da hem hukuku, hem de meşru zeminde takipçisi olacağımızı ilan ediyoruz.
 
 
Ne yazık ki bu yılda MEB bizden geçer not alamadı. Karnesini sizlere paylaşıyoruz. Bütün başarısız öğrencilerimize söylediğimiz gibi MEB ‘e ‘’çok ama çok çalışmalısın’’ diyoruz.
 
Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu
Ülke tarihinin belki de en karanlık döneminden geçiyoruz.
 
Bir avuç mutlu azınlık dışında kalan 84 milyon olarak ülkeyi yönetenlerin aldığı yanlış kararların faturasını daha fazla işsizlikle, daha fazla yoksullukla ödemeye devam ediyoruz.
İktidarın talimatları ile belirlenip, TÜİK vasıtası ile açıklanan resmi enflasyon bile yüzde 73,5 ile son 24 yılın rekorunu kırmış bulunuyor. Resmi enflasyon ulaştırmada yüzde 107,62’ye, gıda ürünlerinde yüzde 91’e ulaştı.
Çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyon ise çoktan yüzde 150’yi aştı. Bizim için en önemli kalem olan gıda enflasyonu ise yüzde 200’ü buldu. Buna karşın kamu emekçileri olarak maaşlarımızda yaşanan artış “toplu sözleşme” artışları ve enflasyon farkları ile sadece yüzde 44’te kaldı.
 
Bu karanlık tabloya rağmen iktidar sözcüleri her fırsatta “enflasyon tüm dünyada rekor” kırıyor bahanelerinin arkasına saklanıyor. Oysa mızrak artık çuvala sığmıyor. Bin bir oyunla düşük gösterilen resmi rakamlara göre bile Türkiye enflasyonu en yüksek ülkeler sıralamasında dünya beşinciliğine yükselmiş bulunuyor.
 
Enflasyon Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama yüzde 10 ile bizdekinin yedide biri, sekizde biri seviyesinde seyrediyor. Dört aydır Rusya’nın işgali altında bulunan Ukrayna’da bile enflasyon yüzde 17. Avrupa’da bizden sonra enflasyonu en yüksek ülke %27 ile Moldava.
Bir 5 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
Hız kesmeden devam eden zam sağanağında bir gün aldığımızı ertesi gün aynı fiyattan alamaz hale geldik.
Dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 6 bin 74 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 19 bin 785 TL’ye ulaşırken ortalama kamu emekçisi maaşı 6 bin 750 lirada kaldı.
Bir yıl önce 7 lira 72 kuruş olan benzinin litresi bugün 28 lira 42 kuruşa çıktı. Bir yılda yüzde %268 artış. Bir yıl önce 7 lira 23 kuruş olan motorinin litresi bugün 28 lira 9 kuruş. Bir yılda yüzde 288 artış.
Doğalgazın metre küpü bir yıl önce 1 lira 30 kuruştu. Aradan geçen bir yılda yüzde 140 artışla bugün 3 lira 26 kuruşa çıktı. Ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan doğalgaz sadece son bir yılda bin 533 metre küp azaldı. En düşük tüketimi esas aldığımızda bile elektrik faturalarındaki bir yıllık artış yüzde 125’i aştı.
Nereye baksak, neye baksak ateş pahası fiyatlarla karşılaşıyoruz. Hangi birini anlatalım.
Patates alırken bile zorlanır hale geldik. Bir yıl önce kilosunu 2,5 liraya aldığımız patatesi bugün en ucuz semt pazarlarında bile 10 liranın altında bulmak mümkün değil. Dar gelirlinin en çok tükettiği patates dahi bir yılda yüzde 300 zamlandı.
 
Bir yıl önce kolisini 22 liraya aldığımız yumurta bugün 55 liraya tırmandı. Ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan yumurta son bir yılda tam 91 koli azaldı.
Bir yıl önce kilosunu 30 liraya aldığımız beyaz peynirin en ucuzunu bugün 70 liradan aşağıya bulmak mümkün değil.
32 adetlik bir paket bebek bezinin fiyatı bir yıl içinde 29 liradan bugün 70 liraya yaklaştı. Ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan 32’lik bebek bezi bir yılda 65 paket azaldı.
Bir yıl önce 8 Lira 40 kuruş olan dolar bugün 17 lira 20 kuruşa yükseldi. Bir yıl önce ortalama kamu emekçisi maaşı 559 dolara denk geliyordu. Bugün 167 dolar azalarak 392 dolara geriledi.
Bir yıl önce 838 TL olan çeyrek altın bugün bin 700 TL. Zaten çeyrek altın almayı çoktan unutup gram altına geçmiştik. Ama artık gram altının da yanına yaklaşmak mümkün değil.
Bir yıl önce 507 TL olan bir gram altın bugün bin 28 liraya ulaştı. Ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan çeyrek altın sadece son bir yılda 1,6 adet, gram altın ise 2,7 adet azaldı.
İşin en kötüsü biz “geçinemiyoruz” diye feryat ettikçe onlar zengini daha zengin fakiri daha fakir hale getirmeye dönük politikalara sarılıyorlar.
Ekonominin dibe vurduğu bu dönemi bile parası olanlar için fırsata çeviriyorlar.
 
Kur Korumalı Mevduat Sistemi ile bugün 17 TL’ye ulaşan dolardaki artışın maliyeti bizim, halkın ödediği vergilerden, hazineden alınıp zenginlerin cebine aktarılıyor. Bu sistem ile bizim cebimizden alınan tutar şimdiden 50 milyar TL’yi buldu.
 
Ama bu da yetmedi. Şimdi de Gelire Endeksli Senet (GES) adı altında kamu kurumlarının gelirlerine göz konuluyor. Yüz yıllar öncesinin iltizam sisteminden farkı olmayan bu sistemle Devlet Hava Meydanları gibi geliri yüksek kurumlar adeta zenginlere peşkeş çekiliyor.
 
Sermayeye, patronlara, zenginlere bonkör olanlar, ülkenin kaynaklarını güvenlikçi savaş politikaları ile heba edenler sıra dar gelirlilere, işçilerle, emekçilere gelince türlü türlü bahaneler yaratıyor.
Biz yaşamsal temel ihtiyaçlarımızı kısarak, borçla harçla ayakta kalmaya çalışıyoruz. Ama bunu bile bize çok gördüler. Alacağımız kredilerin vade süresini kısaltıp asgari ödemesini iki katına çıkardılar.
Yıllar önce verilen sözler hemen unutuluyor. Milyonlara kamu emekçisinin, emeklinin adil bir ek gösterge talebi kapsamı alabildiğine daraltılarak görmezden geliniyor.
“Kamuda 3600 devrimi” diye yutturulmak istedikleri düzenlemeden 5,3 milyon memurun ve memur emeklisinin yararlanacağını iddia ediyorlar. Oysa düzenleme ile daha baştan 600 bine yakın sözleşmeli çalışanı her bakımdan, 2008’den sonra göreve başlayan yaklaşık 1 milyon 750 bin kamu emekçisini ise emeklilik maaşı bakımından kapsam dışında tutuyorlar. 600 puanlık artışın ek göstergesi 3000’in altında olanlara sınırlı yansıyacağı düzenlemeyi “devrim” diye yutturmaya çalışıyorlar.
 
Yoksulluktan, işsizlikten bunalan milyonlarla dalga geçercesine, “Ülke büyüyor, çarklar dönüyor, insanlar iş buluyor” gibi nutuklara her gün bir yenisi ekleniyor.
Maaşlarımız daha cebimize girmeden buharlaşıyor.
 
Buna rağmen siyasi iktidarın temsilcileri “memur maaşları bütçeye yük” gibi pervasızca açıklamalara imza atmaya devam ediyorlar.
 
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, maaşlarımızı her gün, her an iliklerimize kadar yaşadığımız hayat pahalılığına göre değil, masa başında takla attırılan sanal rakamlara göre arttırmaya devam etmek istiyorlar.
Kendine‘sendika’ diyen kimi yapılar ise içine sürüklendiğimiz derin yoksulluğa çözüm olarak Eşel Mobil Sistemini talep etmenin ötesine geçemiyorlar. Mevcut durumda maaşlarımıza altı ay geriden yansıtılan “enflasyon farkının“ öne çekilmesini, maaşlarımızın her ay gerçekleşen resmi enflasyona göre artırılmasını “çok önemli bir talep” gibi yutturmaya çalışıyorlar.
Oysa yıllardır sahnelen oyun apaçık ortadadır.
 
Maaş artışlarımızı düşük tutmak için resmi enflasyon da düşük gösterilmiştir. Bunun için yapılan hileler özellikle enflasyon farkı alacağımız aylar yaklaştıkça daha da artmıştır.
Memur Sen ve bağlı sendikaları yıllardır masa başında oluşturulduğunu bildikleri bu sahte rakamların altına imza atmışlar, üstelik kamu emekçilerinin temel hiçbir sorununu çözmeyen mutabakatları “tarihi başarı” diyerek övmekten de geri durmamışlardır.
 
Sonuçta yıllardır sahte resmi enflasyon rakamlarına göre yapılan artışlar hepimizin reel gelirini buharlaştırmış, maaşlarımız geldiğimiz noktada açlık sınırına yaklaşmıştır.
20 yıl önce asgari ücretin 3,5 katına denk gelen ortalama maaşımız bugün asgari ücretin 1,5 katına inmiştir.
Asgari ücretin en az 1,5 katı olan emekli maaşlarımız ise 2O yılın sonunda asgari ücret seviyesine yaklaşmıştır.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi bugün gelinen noktada TÜİK tarafından 90 yıldır yapılan enflasyon hesaplaması bile terk edilmiştir. TÜİK artık “enflasyon sepetindeki“ 400’den fazla mal ve hizmetin fiyat değişimlerini bile paylaşmadan, kafasına göre enflasyon verisi açıklar hale gelmiştir.
 
Her geçen gün ağırlaşan koşullarda hem “enflasyon zammı sıfır zamdır” diyip hem de maaşlarımızın gerçek hayat pahalılığının yarısına bile denk gelmeyen resmi enflasyona göre artırılmasını, eşel mobil talep etmek; pula dönen maaşları peşinen kabul etmek, altı milyon kamu emekçisini ve emekliyi ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir.
 
İNSANCA YAŞAMAYA YETECEK BİR ÜCRET İÇİN ÇÖZÜM;
En düşük maaşın yoksulluk sınırı üzerine çıkarılmasından geçmektedir.
Bunun için;
• Eşi çalışmayan, iki çocuklu, en düşük maaşı alan kamu emekçisinin geliri maaşında yapılacak artışın yanı sıra eş ve çocuk yardımı, kira yardımı, ulaşım yardımı, yiyecek yardımı, ikramiye, yakacak yardımı gibi kalemlerde artışlarla yoksulluk sınırının (2022 Mayıs itibari ile 19.785 TL) üzerine çıkarılmalıdır.
• Tüm tüketim maddelerine yapılan zamlar geri alınmalı, bu maddelerde KDV sıfırlanmalıdır. Akaryakıt ürünlerinden telefona kadar lüks olmaktan çıkan her üründe ÖTV kaldırılmalıdır.
• Halkın, emekçilerin cebinden alıp zenginlere, beşli çeteye, yandaşlara aktarmanın araçları olan Kur Korumalı Mevduat Sistemi, Kamu Özel İş birliği Projeleri, Döviz Garantili İhaleler sonlandırılmalıdır.
Bu talepler 2023 Ağustos “toplu sözleşmesi” beklenmeden hayata geçirilmeli, hem kamu emekçilerinin, emeklilerin hem de asgari ücretlilerin kayıpları bir an önce giderilmelidir.
Bugün burada yoksulluğumuzun belgesi olan bordrolarımızı yakarken tüm kamu emekçilerini bir kez daha;
Hepimizin temel talepleri olan Güvenceli Bir Çalışma Yaşamı ve İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret taleplerine sahip çıkmaya,
Emeğin Haklarını Korumak İçin KESK’e Bağlı Sendikalarda Örgütlenmeye
BİRLİKTE MÜCADELEYE ÇAĞIRIYORUZ!
 
KESK Adana Şubeler Platformu
Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı