egitimsen2

egitimsen2

Baskı ve Soruşturmalarınızdan Korkmadık. Korkmuyoruz. Korkmayacağız.

Yeter artık! Yeter diyoruz. Kanunlar - Yasalar bu ülkede yalnızca hak arayanları, yargılamak için, sindirmek için, korkutmak için mi kullanılır. 17 -25 Aralık kapsamında ülkeyi soyanlar, kaç defa emniyete çağırdınız yâda ifade alma cesareti, gösterebildiniz? Fiziki gücünüz, ancak yoksul emekçi halka ve emekçilere yeter. Zor aygıtlarınıza karşı kocaman yüreklerimizle karanlığa karşı aydınlığı, savaşa karşı barışı dün olduğu gibi bu günde savunmaya devam edeceğiz.

Suruç’ta. Diyarbakır'da, Ankara'da katledilen bizler, yargılanan yine bizler. Bilmediğimiz bir şey mi var Yoksa İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı yargılananlar kadrosu oluşturdu ve bizler bu kadroya mı dâhil etti. Ya birazcık ahlak, birazcık vicdan, birazcık hukuk diyoruz.

Bizler legal zeminde, baskı ve zorbalığınıza rağmen emekçilerin taleplerini alanlarda gündemleştirmeye devam edeceğiz. Bizler haklı ve meşru bir zeminde sendikal faaliyetlerimizi yürütürken, Adana Emniyet Müdürlüğü tarafından haftada bir kez ifadelerimizin alınası; Kemal Sunal'ın bir filmindeki "Bana Mazlum'u Getirin" sözünü hatırlatıyor. Sayın Vali, Sayın Emniyet Müdürü bizler Mazlum değil. Bizler KESK, DİSK, TMMOB ve TTB üye ve yöneticileriyiz. İllaki mazlum da istiyorsanız, biz mazlum halkız, mazlum emekçileriz. İç Hukuk ve Uluslararası Sözleşmelerde kaynaklı haklarımızı kullanıyoruz.

10 Ekim Ankara katliamında yetirdiğimiz yoldaşlarımızla ilgili Adana da yaptığımız cenaze törenlerine, anma etkinliklerine katılanlar her gün farklı bir gerekçeyle Adana Emniyet Müdürlüğüne çağrılarak ifadelerine başvurulmaktadır. Bu uygulama bir Adana ili için geçerli.

Adana; kebabı ve şalgamı ile ünlü iken Valimizin yeni uygulamasıyla artık ünlü olan yargılanan KESK, DİSK, TMMOB, TTB üye ve yöneticileridir. Bu bir basın açıklaması değil, yakında hayata geçireceğimiz tiyatro oyununun metnidir. Metnin diğer bölümünü Emniyet Müdürlüğünün olası bir işi çıkmasa gelecek hafta bu gün bu saatte burada paylaşacağız.

Siyasal İktidar, yasal ve anayasal sınırlar içindeki haklarımızı engellemek istemektedir. Birçoğumuz kamu çalışanı olmamıza rağmen günlerimizi adliye ve emniyet müdürlüğünde geçiriyoruz. Bizler emek ve demokrasi örgütleriyiz. Uluslararası sözleşmelerden, anayasadan ve yasalardan kaynaklı düşünce ve ifade belirtme, kamuoyu oluşturma hakkına ve özgürlüğüne sahibiz.

Balcalı Hastanesinde işten atıldığı için 125 gündür Hastane önünde direnen Mustafa Hotlar, ve ona destek olan Dev Sağlık İş üyesi Cumali Bolat, Yılmaz Burgaç ve Eğitim Sen üyesi Erol Eren gözaltına alınmış ve ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmışlardır.

Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında geçmişte olduğu gibi, bugün de sesiz kalmayacağız. Adana'da yaşanan soruşturmaların, baskı ve yıldırma amaçlı olduğu ve tıpkı öncekiler gibi asıl amacın gözdağı vermek olduğu açıktır. Baskılara, tehditlere ve zorbalığa asla boyun eğmeyeceğimiz bilinmelidir. Bizleri böylesi yöntemlerle korkutacağını ve sindireceğini sananlar, daha önce olduğu gibi yine hayal kırıklığına uğrayacaklarını bilmelidir!16.12.2015

DİSK - KESK -TMMOB - Adana Tabip Odası

Kurumlar Adına

Ahmet KARAGÖZ

 

KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü

Örgütlenme çalışmalarımız kapsamında 80. Yıl İlkokulunda Fadime Küçük, Dilek Ercan ve Ayşegül Sağlamtimur emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettikleri ve bu mücadelenin içinde yer almak istediklerini belirterek sendikamıza üye olmuşlardır.

 

Örgütlenme çalışmalarımız kapsamında 80. Yıl İlkokulunda Fadime Küçük, Dilek Ercan ve Ayşegül Sağlamtimur emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettikleri ve bu mücadelenin içinde yer almak istediklerini belirterek sendikamıza üye olmuşlardır.

 

“Güvenceli İş,  Güvenli Gelecek Haktır” İmza Kampanyası

 

İMZA METNİNİ İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 

Türkiye’de milyonlarca işçi, kamu emekçisi gerçek anlamda bir iş güvencesinden yoksunken, AKP iktidarı işçilerin kıdem tazminatına, kamu emekçilerinin ise sınırlanmış iş güvencesine dikmiş bulunmaktadır. AKP, Güvencemizi hedef alan saldırılarına dayanak olarak ise “milli iradeyi” göstermekte, “reform” olarak sunduğu hak gasplarının arkasında halkın desteği olduğunu iddia etmektedir. 

İşçilerin iş güvencesinin en temel dayanaklarından kıdem tazminatını, kamu emekçilerinin sınırlanmış iş güvencesini hedef alan saldırılara karşı,

 DİSK ile birlikte 17 Aralık 2015- 22 Ocak 2016 tarihleri arasında yürütülmek üzere “Güvenceli İş, Güvenli Gelecek Haktır” imza kampanyası başlatılmıştır.

Kamu emekçileri olarak sınırlı iş güvencemizi hedef alan saldırıların yoğunlaştığı, bireysel performans ve esnek çalışma ile iş yükümüzü artırmanın, angarya çalışmanın hesaplarının yapıldığı bir dönemde kıdem tazminatı hedef alınan işçi sınıfı ile ortak mücadelenin de ifadesi olan kampanyamıza tüm örgütümüzün gereken katkıyı sunacağına olan inancımızla,

 TOPLANAN İMZALARIN 23 OCAK 2016 TARİHİNE KADAR ŞUBEYE ULAŞTIRMANIZ RİCA OLUNUR. 

Milli Eğitimde Genel İdari, Teknik, Yardımcı Hizmetler ve 4/C Kapsamında Çalışan Eğitim Emekçilerinin Sorunları ve Çözüm Yolları Çalıştayı 12-13 Aralık’ta Eğitim Sen Genel Merkezi’nde yapıldı. Çalıştayın ilk gününde, eğitim emekçilerinin yasal konumları, görevde yükselmeleri ve hukuksal durum ile kamunun dönüşümü ve yeni personel rejimi değerlendirildi, şubelerde yürütülen raporlar görüşüldü. Şube çalıştay raporlarının görüşüldüğü ikinci gün ise katılımcıların sorunları ve bu sorunlara dair önerileri değerlendirilerek çalıştay sonuç raporu oluşturuldu.

Eğitim Emekçileri Yok Sayılmamalıdır

Eğitim Emekçilerinin Sorunları ve Çözüm Yolları Çalıştayı Sonuç Raporu

Türkiye’nin çeşitli illerinden Ankara’ya gelen genel idari hizmetler, teknik hizmetler, yardımcı hizmetler ve 4/C kapsamında çalışan eğitim emekçileri olarak yıllardır en temel ekonomik, sosyal ve özlük haklardan yoksun olarak çalışıyoruz.

Bugüne kadar genel idari hizmetlerde, teknik ve yardımcı hizmetlerde çalışan, 4/C statüsünde çalışan eğitim emekçilerinin sorunlarının yeterince tartışılmaması, yaşadığımız sorunlar ve sıkıntıların çözümü noktasında yeterince adım atılmamış olması önemli bir eksiklik olmakla birlikte, sendikamız Eğitim Sen tarafından konunun gündemleştirilmesi önemlidir.

Eğitim Sen, eğitim öğretim hizmet kolunda çalışan, hangi görev ya da statüde olursa olsun, tüm eğitim ve bilim emekçilerinin hak kazanma ve mücadele örgütüdür. Eğitimin ve bilimsel üretimin gerçekleşmesinde öğretmeninden yardımcı hizmetlisine, genel idari hizmetlerden teknik hizmetlere ve 4/C statüsünde çalışan arkadaşlarımıza kadar bütün emekçilerin kolektif emeği olduğu, eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde harcanan her emeğin değerli olduğu açıktır.

Yıllardır tüm eğitim ve bilim emekçileri, özellikle genel idari, teknik, yardımcı hizmetler ve 4/C’li olarak çalışan arkadaşlarımız esnek, güvencesiz çalışma biçimlerine mahkum edilmekte, görev tanımları belli olmadığı için angarya çalışmanın en ağır biçimleri ile karşı karşıya bırakılmaktadır.

Hükümetin Kamu Personel Rejimi’nde yapmak istediği değişiklikler, esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışmanın daha da yaygınlaşmasını hedeflemekte, eğitim emekçilerinin çalışma koşulları giderek ağırlaşmaktadır. Ekonomik, sosyal ve özlük haklarımızın elimizden alınmak istenmesine karşı sessiz ve tepkisiz kalmayacağımız bilinmelidir.

Türkiye’de yıllardır çok ağır çalışma koşulları altında ve özveriyle görev yapan eğitim emekçilerinin yaşam koşulları giderek ağırlaşırken, boş kadro olmasına rağmen, uzunca bir süredir eğitim kurumlarına genel idari hizmetler, teknik personel ve yardımcı hizmetler sınıfında memur alımı yapılmamakta, ‘dışarıdan hizmet satın alma’ yöntemi ile taşeronlaştırma uygulamaları yaygınlaştırılmaktadır.

Özelleştirilen kurumlardan Milli Eğitim Bakanlığı’na aktarılan 4/C’li çalışanlar ve okul aile birliklerince (öğrencilerden toplanan paralarla) istihdam edilen ya da İŞKUR tarafından Toplum Yararına Çalışma (TYÇ) şeklinde geçici ve güvencesiz olarak istihdam edilen personel ile sorunların çözülmesi mümkün değildir. Kadrolu istihdamdan adım adım vazgeçilmesi anlamına gelen bu uygulamaya son verilmeli, kamuda kadrolu ve güvenceli istihdam politikaları benimsenmelidir.

Siyasi iktidar kamu istihdamını kendi istediği gibi düzenlemek istemekte, bu nedenle tüm kamuda yoğun bir siyasal kadrolaşma faaliyeti yürütmektedir. Eğitim kurumlarında yaşanan yoğun siyasi kadrolaşmanın yarattığı keyfi ve hukuksuz disiplin cezaları ile angarya, sürgün gibi yöntemlerle baskı politikalarının artması, özellikle Eğitim Sen üyelerine yönelik baskılar dikkat çekicidir.

Emeğin sömürülmesini kolaylaştırmak için iş güvencesinden yoksun bırakmak, emekçileri kategorilere ayırarak emekçilerin birliğini bozmak ve mücadele birlikteliğini ortan kaldırmak isteyenler, emekçileri farklı statülerde çalıştırıp karşı karşıya getirmeye çalışmaktadır. Rekabet, verimlilik gibi söylemler altında emekçiler arasındaki dayanışmayı ortadan kaldıranların, en küçük bir hak talebine ya da var olan hakların kullanılmak istenmesine sürgün, mobbing, soruşturma gibi yöntemlerle karşılık vermesi kabul edilemezdir.

Eğitim alanında çoğu zaman harcadığı emek görmezden gelinen, hatta yok sayılan idari, teknik personel, yardımcı hizmetli ve 4/C’li arkadaşlarımızın sorunlarını tartışmak ve yaşanan sorunlara kalıcı çözüm önerileri üretmek amacıyla düzenlediğimiz çalıştayda yürütülen tartışmalar ve şubelerimizden gelen raporlar doğrultusunda belirlenen sorunlar ve talepler şu şekildedir;

  • Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı tüm kurum ve kuruluşlarda çalışan ve eğitim-öğretim sınıfı dışında bulunan tüm personel eğitim-öğretim sınıfına tabi tutulmalı, ekonomik, sosyal ve özlük haklarda iyileştirme yapılmalıdır.
  • Milli eğitim müdürlüklerinde çalışan avukat, mimar, mühendis, uzman, teknisyen ve şeflerin yeniden ek ders uygulamasının içinde olmaları sağlanmalıdır.
  • Genel İdari Hizmetler (GİH) kadrosunda şef olarak çalışan personelin yetki ve sorumluluklarının çok olmasına karşın, sosyal hakları ve ücretleri yetersizdir.
  • Şube müdürleri şeflerin bir üstüdür ancak, aralarındaki özlük hakları ve ücret eşitsizliği düzeltilmeli, daha adaletli bir düzenleme yapılmalıdır.
  • Atama ve yer değiştirmelerde sendika temsilcisinin komisyonlarda bulunmasının sağlanması için çalışma yürütülmesi ve adaletli görev dağılımları için çaba sarf edilmelidir.
  • Görevde yükselme başarı puanının 70’den 60’a çekilmesi için girişimlerde bulunulmalıdır.
  • Üniversite mezunu memurlar emeklilikte 3. derecenin altına inememektedir. Bu sorun giderilmelidir.
  • Memurlar, ÖSYM ve tüm merkezi sınavlarda görev alabilmelidir. Ayrıca kurum içi sınav görevi adil, sıralı ve eşit olarak dağıtılmalıdır.
  • MEB personelinin Görevde Yükselme, Unvan Değişikliği ve Yer Değiştirme Suretiyle Atanması Hakkında Yönetmelik ile şube müdürü, tesis ve basımevi müdürü kadrolarına atanacaklara yazılı ve sözlü sınavda başarılı olma şartı getirildiğinden sözlü sınav şartı hak kaybına/gaspına neden olmaktadır. Bu nedenle sözlü sınav tümüyle kaldırılmalıdır.
  • Memurların kurum içinde görevlendirmelerinde, ek ücret alan bölümlerin gelirlerinin havuzda toplanarak çalışan tüm personele eşit olarak dağılımı yapılmalı, gerektiğinde o bölümün mesai gerektiren işleri bölüm dışındaki personelden de yardım alınarak gerçekleştirilmelidir.
  • İl içi ve il dışı atamalardaki çalışma süreleri öğretmenlerde olduğu gibi belirlenmelidir. Norm kadrolar iş yüküne göre belirlenmeli ve objektif olmalıdır. Kadın ve engelli çalışanların çalışma şartları ihtiyaçları doğrultusunda belirlenmeli ve pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.
  • Görevlendirmelerde, sınıflandırma, kariyer ve liyakat ilkelerine uyulmalıdır. Görevde yükselme sınavlarında üniversite mezunu yardımcı hizmetler sınıfındaki (YHS) personel memurluk basamağını atlayarak, doğrudan şeflik kadrosuna başvurabiliyorken, GİH sınıfındaki üniversite mezunu memurlar sadece şeflik kadrosuna başvurabilmekte, şube müdürlüğü için başvuru yapamamaktadır. Ayrıca görevde yükselme sınavlarından önce eskiden yapıldığı gibi hizmet içi eğitim yapılması gerekmektedir.
  • Şeflerin denge tazminat oranları şube müdürlerine yakın bir orana getirilmelidir.
  • GİH, YHS ve teknik personelin hafta içi ve hafta sonu fazla mesai çalışmaları için fazla mesai ücreti ödenmelidir.
  • Özellikle eğitimde 4+4+4 düzenlemesi sonrasında ikili eğitim yapan okullarda mesai saatlerinde farklılıklar meydana gelmiş, hizmetlilerin giriş-çıkış saatlerinde her gün en az 2-3 saat fazla çalışma ortaya çıkmıştır. Bu fazla çalışma karşılığı ücret için çalışmalar yürütülmelidir.
  • Kurum içi yapılan görevde yükselme sınavlarından sınav ücreti alınmamalıdır.
  • Merkezi yerlerde normlar dolu olmasına rağmen dışarıdan görevlendirme yapılması sorun yaratmaktadır. Bunun yerine ihtiyaç duyulan yerlerde ek personel istihdamı için norm talep edilmelidir.
  • Mobbinge, sürgüne, görev dağılımındaki adaletsizliğe ve siyasi kadrolaşmaya son verilmelidir.
  • Bölüm çalışanları arasında iş bölümü yapılması, çalışan personelin eğitimine ve isteğine göre görev almak istediği bölümlerde çalıştırılması daha yararlı olacaktır.
  • Çalışma ortamındaki fiziksel koşulların düzeltilmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin alınması gerekmektedir.
  • Tüm hizmet sınıflarından personele yönelik hizmet içi eğitim seminerlerinin düzenli olarak yapılması gerekmektedir.
  • Okullardaki teknik personele (teknisyenlere) yaptıkları bakım onarım ve tamir çalışmaları sonrasında ayrıca öğrencilerle bire bir çalışıyor olmaları nedeniyle ek ders ücreti ödenmelidir.
  • Görevde yükselmelerle ilgili hazırlanan kılavuzlar, kadrolaşmaya uygun hazırlanmaktadır. Kılavuzların daha objektif hazırlanması sağlanmalı bunun için sendikamız müdahil olmalıdır.
  • Teknisyen olarak hizmet üreten çalışanlar için düzenli olarak hizmet içi kurslar düzenlenmeli, aksi hallerde iş kazalarından çıkabilecek sorunlarından sorumlu tutulmamalıdır. İşyerlerinde iş güvenliği uzmanları bulunmalıdır.
  • Hizmetli memur, teknisyenler ve sağlık hizmetleri personellerinin özel hizmet tazminat oranları artırılmalı, 8. dereceye düşen tüm personele ek gösterge ödenmelidir.
  • Öğretmen çocuklarının faydalandığı tüm haklardan, tüm hizmetli, memur, teknisyen ve yardımcı hizmetlerde çalışan personellerin çocukları da faydalanmalıdır. Buna uygun düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Engelli olarak görev yürüten emekçilere engel durumlarına göre görev verilmeli, engelleri kolaylaştıran fiziki koşullar ile ulaşım olanakları sağlayacak tedbirler alınmalıdır.
  • Eğitim emekçilerinin tamamına hiçbir ayrım gözetmeksizin servis ve kreş imkanı verilmelidir.
  • Özel hizmet tazminatı memur, V.H.K.İ ve hizmetli personel için yüzde 75 oranında belirlenmelidir.
  • YHS kadrosunda görev yapan eğitim emekçilerinin çalışma saatleri belirsiz, yapmakla yükümlü oldukları işler tanımsızdır. Yöneticiler tarafından tebliğ edilen “Görevleriniz” konulu kurum içi görevlendirme yazılarında görev alanları keyfi olarak belirlenmektedir. Bu nedenle görev tanımları net olarak yapılmalı, görev yazılarının sonuna eklenen “Amirin verdiği diğer işleri yapar” ibaresi mutlaka kaldırılmalıdır.
  • Kalorifer yakanlara iş kıyafeti ve iş risk ücreti verilmelidir.
  • Seyyar görev ödeneği ihtiyacı karşılayacak şekilde arttırılmalı ve seyyar görevi olan personele her gün için ödenmelidir.
  • YHS’de çalışanlara 3 yılda bir yer değiştirme hakkı tanınmalı, görevde yükselme sınavı periyodik olarak 2 yılda bir yapılmalıdır.
  • İşyerinde personelin yapabileceği işlerin dışarıdan görevlendirmeyle yapılması gibi esnek çalışma uygulamalarına son verilmelidir.
  • Teknik hizmetler sınıfında çalışan personel asli görevi dışında çalıştırılmakta, bu sebeple giyecek yardımı ödeneği ödenmemektedir.
  • 10 yıl hizmeti olan memurların açılacak şube müdürlüğü sınavlarına katılımı sağlanmalı, emekli olacak tüm eğitim emekçilerinin emekli maaş kesintileri sonlandırılmalı ve emeklilere insanca yaşayabileceği ücret verilmelidir.
  • Kapatılan ve özelleşen kurumlarda çalışanların diğer kurumlara geçişinde hak kayıpları yaşanmazken, 4/C’li olanların mağdur edilmesi büyük bir ayrımcılıktır ve bu ayrımcı uygulamaya derhal son verilmeli, tüm 4/C’li personel kadroya alınmalıdır.
  • Hizmetli, memur ve 4/C’li personel çocuklarına da tıpkı öğretmen çocukları gibi yatılı ve burslu kontenjandan yararlanma imkânı sağlanmalıdır.
  • Eğitim kurumlarında hizmetlileri gece bekçisi olarak görevlendirme uygulanmasına son verilmeli, özel güvenlik eğitimi almış kadrolu yeni çalışanlar alınarak güvenlik sorunu çözüme kavuşturulmalıdır.
  • Her eğitim kurumunda memurlar, teknisyenler, 4/C’liler ve hizmetliler için oda tahsis edilmeli ve bu odalar dinlenmeye imkân sağlayacak şekilde düzenlenmelidir.
  • Her yıl hizmetlilere verilen giyim yardımları memur ve teknisyenlere de verilmeli, giyim yardımı miktarı arttırılmalı ve nakit olarak da ödenebilmelidir.
  • MEB ve yükseköğretim bünyesinde bulunan lojmanlardan idari personelin de yararlanması sağlanmalıdır.
  • Ön lisans ve lisans mezunlarının AÖF ve ÖSYM sınavlarında idari personellere görev verilmesi sağlanmalıdır.
  • Üniversite mezunu tüm memurların ek göstergeleri 3600’a çıkarılmalıdır.
  • 657 4/C’li personel ile kamuda çalışan personelin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda derece-kademe yükselmesinden faydalanması sağlanmalıdır.
  • 4/C’lilerin iş sonu tazminatından gelir vergisi kaldırılmalıdır.
  • Ek ödemelerin tamamı maaşlara dahil edilmeli, vergi dilimi %15’te sabitlenerek, artan oranlı vergi dilimi uygulamasına son verilmelidir.
  • Okullarda ve eğitim kurumlarında karar alma süreçlerine memur, teknik personel ve yardımcı hizmetliler de katılmalı, kendilerinin görüş ve önerileri dikkate alınmalıdır.
  • Öğretmenlerin faydalandığı toplu taşıma indiriminden tüm eğitim emekçilerinin yararlanması sağlanmalıdır.
  • Eğitimde taşeron çalıştırma uygulamaları tamamen kaldırılmalı, kadrolu istihdam politikaları benimsenmelidir.
  • Tüm eğitim emekçilerinin yemek ve ulaşım sorunları çözülmeli, yemek yardımı, isteyen çalışanlara nakdi olarak da ödenebilmelidir.
  • Kadın çalışanların çalışma koşulları iyileştirilmeli, süt izinleri sağlıklı yürütülmeli, emzirme odaları sağlanmalıdır.
  • 4/C’li personelin yıllık izinleri hizmet yılına göre, diğer çalışanlarda olduğu gibi düzenlenmelidir.
  • Fazla çalışma yaygın olarak yaşanmaktadır. Çalışma saatleri yasal olarak belirlenmeli ve fazla mesai ücretleri her hizmet grubuna ödenmelidir.
  • Yer değiştirmelerde boş kadrolar belirlenmeli, duyuruları eksiksiz yapılmalı ve adaletli bir atama olmalıdır.
  • Müfettişlik kadrosunda farklı statüler arasında aynı işi yapmalarına rağmen ücret farklılıkları ve üzerlerinde siyasi kadroların baskıları, dayatmaları vardır. Buna karşı özerk çalışma ortamı sağlanarak eşit işe eşit ücret adaleti sağlanmalıdır.
  • Tüm eğitim emekçilerine yıpranma payı fiili hizmete sayılacak şekilde uygulamaya geçilmelidir.
  • Öğretmen evleri gibi tüm sosyal tesislerden her eğitim emekçisi indirimli yararlanmalıdır.
  • Teknik personelin denetimlerdeki imza yetkisi farklı kurumlarla yazışmalarda geçerli sayılmakta, kurumsal idari sorumluluk paylaşılmamaktadır. Denetim yetkisi son aşamada kurumlar arası yazışma ile tamamlanmalıdır.
  • Okullarda açılan hafta sonu kurslarında görevlendirilen personele ücret ödenmelidir.

Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşananlar OHAL ve Sıkıyönetimi de aşan, savaş hukukunun yürürlükte olduğunu göstermektedir. Günlerce süren sokağa çıkma yasakları kısa süreliğine kalktığında ortaya çıkan manzara da savaşın görüntüleridir, yıkımıdır. Harabeye dönen şehirlerden yüzbinlerce vatandaşımız diğer şehirlere göç etmektedir. Şimdilik iç göç şeklinde olsa da AKP hükümetinin oluşturduğu savaş ittifakının politikaları böyle devam ederse ülkemizde de Suriye’ye benzer göçlerin yaşanacağından kuşku yoktur.


Kürt halkına savaş ve zulmü reva gören siyasal iktidar toplumsal barışı tesisi etme yerine ayrıştırmayı ve kutuplaştırmayı hızlandırması ne ahlaki, ne hukuki, nede vicdanidir.
Bu illerde halk; savaş ve sıkıyönetim koşullarını yaşarken yurdun geriye kalan bölgelerinde de muhalif tüm kesimlere yönelik baskıların artarak devam ettiğini görüyoruz.
Aylardır bölgede haftalara yayılan sokağa çıkma yasakları nedeniyle milyonlarca vatandaşımız kamu hizmetlerinden yararlanamamakta, çocuklarımız okullara gidememektedir.

Son bir hafta içerisinde üniversitelerde yaşanan saldırıları siyasal iktidarın savaş konseptinden bağımsız değerlendirmemiz mümkün değildir. 
Genelde tüm üniversitelerde, özelde Çukurova Üniversitesinde her öğlen namazı sonrası; sol-sosyalist gençlere yönelik linç girişimlerinin olması ve Üniversite Rektörünün bu konuda duyarsız davranması kabul edilir bir durum değildir.



Sayın Rektör; camiler şiddetin örgütlendiği değil ibadetin yapıldığı merkezlerdir. Kimliği belirsiz kişilerin denetimsiz bir şekilde üniversiteye elini kolu sallayarak girmesi ve içerde terör estirmesi neyin karşılığıdır. Üniversitedeki bu şiddet ortamını biran önce bitirmek sizin asli görevinizdir.

Eğitim Emekçilerinin İzine Gönderilmesi Neyin Hazırlığıdır!
En son Şırnak Valiliğinin SMS’lerle Cizre ve Silopi'de görev yapan öğretmenleri izine göndermesi tüyleri diken diken eden bir uygulamadır. Aynı şekilde öğrenci yurtlarının Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından boşaltılması ve devlet hastanelerine gönderilen resmi yazıda "personeliniz ve malzemeleriniz hazır olsun" denilmesi topyekûn savaş hazırlığı yapıldığını ve kamu hizmetlerinin de savaşa göre düzenlendiğini göstermektedir.


Valiliğinin, Milli Eğitim Müdürlüğünün kararlarının AKP hükümeti tarafından Ankara’dan verildiği çok açıktır. AKP hükümeti en meşru ve yasal hakkımız olan greve gitmemiz karşısında soruşturma üstüne soruşturma açarken, yasal dayanaktan yoksun şekilde eğitim emekçilerini izine göndermekte, sağlık emekçilerini zorunlu nöbete tabi tutmaktadır. Bu uygulama çocuklarımızın eğitim hakkının engellenmesi, sağlık hakkının ortadan kaldırılmasıdır. AKP hükümeti kamu hizmeti vermekle yükümlüyken kamu hizmetlerini ortadan kaldırarak suç işlemektedir. Öte yandan AKP hükümeti il dışından gelen öğretmenleri hazırlandığı saldırıdan “zarar görmemeleri için” izine gönderirken, on binlerce öğrenciyi ve yereldeki öğretmenleri olası ölümlere terk ederek bölge insanına ırkçı bakışını da ele vermektedir. 

Faşizm Giderek Kurumsallaşıyor.
Rusya ile yaşananlar, Suriye politikası, Musul’a asker gönderilmesi ve ülkemizde yaşananlar AKP’nin ülkemizi dolu dizgin bir savaşa sürüklediğini göstermektedir. Hiçbir dönemle kıyaslanmayacak derecede ateşten günlerden geçiyoruz.

Bu tehlikeli gidişata emekçiler, demokrasi güçleri ve halklarımız geçit vermeyecektir. Sivillere yönelik katliamlara, savaş politikalarına, temel hak ve özgürlüklerin askıya alınmasına karşı demokratik eylem ve etkinliklerle karşı koyacağız.

AKP’nin topyekûn saldırılarına karşı topyekûn demokratik direniş geliştirilmesi için tüm demokrasi ve emek güçlerine birlikte mücadele için çağrıda bulunuyoruz.15.12.2015

Adana Emek ve Demokrasi Güçleri Adına
AHMET KARAGÖZ
EĞİTİM SEN ADANA ŞUBE BAŞKANI

EĞİTİMİN ONLARCA SORUNU VARKEN BİRLERİNİN TEK DERDİ EĞİTİMİN DİNSELLEŞTİRİLMESİ OLMAYA DEVAM EDİYOR.

 1 Kasım seçimlerine kadar 13 yıllık AKP iktidarı döneminde eğitim alanında uygulanan politikalar, eğitimi içinden çıkılmaz hale getirirken, akılda kalan iki şey vardı. Eğitimin dinselleştirilmesi ve eğitimin ticarileştirilmesi.

13 yıllık AKP iktidarı döneminde 5 milli eğitim bakanı değişti, her gelen bakan farklı başlıklarda farklı uygulamalar yaparken, eğitimin dinselleştirilmesi ve ticarileştirilmesi çalışmalarında hep yanı yerde durdular. Bu süreç içerisinde okulların öğretmen ihtiyacı, derslik ihtiyacı, donanım ihtiyacı, spor salonu ihtiyacı, laboratuvar ihtiyacı ve okulların kaynak ihtiyacı, Buradan da eğitimin niteliğinin yükseltilmesi talebi, bizler tarafından sürekli dile getirilirken bu konular görmezden gelinip, anaokulundan üniversiteye kadar eğitimin dinselleştirilmesi ve özelleştirilmesi ile ilgili onlarca düzenlenme onlarca uygulamaya tanık olduk.

Devlet okullarına kaynak aktarılmazken eğitimde özelleştirmeyi teşvik için her öğrenci üzerinden özel okullara 3700 TL’ye varan teşvikler verildi. Bu yönelimle eğitimde fırsat eşitliği ortadan kaldırırken parası olmayanın eğitim hakkı da bir biçimde elinden alınmış olmaktaydı.

 Son dönemde bu süreç Temel lise gibi düzenlemelerle yeni bir evreye taşındı. Neredeyse tüm liseler özel dershane ve özel okul gibi çalışmaya zorlandı.

Özellikle 19. Milli Eğitim Şurasından sonra eğitimin dinselleştirilme sürecine hız verildi. Anaokullarında değerler eğitimi, ilkokul 1. sınıflarından başlayarak zorunlu seçmeli din dersleri, ortaokul ve liseleri de tümden imam hatipleştirme süreçleri hızlandı.

1 Kasım seçimlerinden sonra yeni oluşan Hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığından beklentilerimiz; eğitimin dinselleştirilmesi ve ticarileştirilmesi uygulamaları değil, Eğitimin gerçek sorunlarının masaya yatırılması ve çözüm üretilmesi iken, son günlerde basına da yansıdığı gibi Milli Eğitim Bakanlığının geçmiş süreçte kalınan yerden eğitimi dinselleştirme uygulamalarına devam edileceği ortaya çıkmış oldu.

Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında bir protokol yapıldığı, anaokullarında Diyanet İşleri Başkanlığınca görevlendirilecek kişiler tarafından din bilgileri öğretimi uygulamasının başlatılacağı açıklandı.

 Diğer taraftan ilkokul, ortaokul ve liselerde benzer faaliyetler de hızla artmaya başladı. Bu kapsamda ilimiz Adana’da bir din dersi öğretmeni öğrencilerini mezarlığa götürüp “Ahirete iman, kıyamet ve yeniden dirilme” konulu dersi işledi. Adana'da  Merkez Sarıçam İlçesi'ndeki Orhangazi İmam Hatip Ortaokulu öğretmeni Yaşar Çıraklı, 7-E sınıfını Buruk Mezarlığı'na götürdü.

Öğretmen Çıraklı, "Ahirete iman, kıyamet ve yeniden dirilme" konusunu işlemek için mezarlığa getirdiği öğrencilerine uygulamalı dini bilgiler eğitimi verdiğini ifade etti. Buradan da görüldüğü gibi siyasi iktidar tarafından dindar ve kindar nesil yetiştirme yaklaşımına yönelik onlarca uygulama yaşanırken bu son örnekte olduğu gibi mevcut müfredatın bile dışına çıkan yeni uygulamalara tanık olacağımız bir kere daha ortaya çıkmış oldu.

 Bu uygulama ile bu öğretmen müfredatın dışına çıkarken, pedagojik yönden bu yaptığının çocuklar üzerinde bırakacağı onlarca etkiyi hiçe saymaktadır. Burada görüldüğü gibi eğitimdeki dindarlaşma yöneliminin “kraldan çok kralcı” uygulayıcılarının artacağı görüldü.

 Öğretmenin din kültürü ve Ahlak bilgisi müfredatı yerine uydurma mezarlık müfredatı uygulamaları anlaşılır bir durum değildir. Bu öğretmenini yaptığı suçtur, Adana Milli Eğitim Müdürlüğünün bu konuda acilen soruşturma açması gerekmektedir.

Diğer taraftan bu uygulamada görüldüğü gibi öğrencileri psikolojik olarak küçük yaştan itibaren tek tipleştirme, AKP’nin ak öğretmenleri; AKP’nin siyasal ve ideolojik ihtiyaçlarını karşılayacak itaatkâr nesiller yetiştirmek için seferber olunduğunu görüyoruz.

Son yıllarda bilimsel laik eğitimle hesaplaşma içerisine giren, yerine dini eğitim modelini hayata geçirmeye çalışan siyasi iktidarın ve Milli Eğitim Bakanlığının bu alandaki uygulamalarının aklın, bilimin ve eğitim pedolojisinin ötesine geçtiğine tanık oluyoruz.

 Siyaseten ortaya koyulan eğitim politikaları akıllarından ve gönüllerinde öyle geçse bile, mevcut yasaları da dikkate almak zorundadır. Bu yasalara da herkes uymak ve uygulamak zorundadır.

 Ülkedeki eğitim tablosunu her yönüyle irdelediğimizde bizim yaklaşımlarımızın ne kadar doğru ve gerçekçi, hükümetin zorlamalarınsa eğitimi mevcut durumdan bile daha da geriye götürdüğü apaçık görülmektedir.

 Eğitim Sen olarak eğitim sisteminin her yaştan öğrencilerimizin daha nitelikli, laik, demokratik, bilimsel eğitim sürecinden yararlanacağı düzenlemelerin yapılmasını, eğitim sorunlarına kalıcı çözümlerin üretileceği düzenlemelerin yapılmasına işlemeye, anlatmaya devam edeceğiz. Milli Eğitim Bakanlığını da bu konuda göreve çağırmaya devam edeceğiz.10.12.2015

 

Kamuran KARACA

 

Eğitim Sen Genel Başkanı

Çukurova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün 4538 personel üzerinden açmış olduğu banka ihalesi 10 Aralık 2015 Tarihinde yapılmıştır. Sendikamız da gözlemci olarak katılmıştır. İhalede açık arttırmada 4.461.000 TL ile  Halk bankası kazanmıştır. Promosyon olarak yaklaşık kişi başı 983 TL promosyon ödemesi yapılacaktır.

Mehmet AKARSUBAŞI

Şube Hukuk Sekreteri