Perşembe, 10 Temmuz 2014

BASINA VE KAMUOYUNA

Ceyhan M Tipi Kapalı Cezaevi çocuk koğuşunda kalan F.O. şiddet, taciz ve tecavüze maruz kaldığını söyleyerek 17 Şubat tarihinde şikayetçi olmuştur. Şikayet üzerine Ceyhan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma sonucunda olayın şüphelisi bir diğer çocuk M.A. tutuklamıştır.

Mağdur F.O.’nun şikayetine, soruşturma dosyasındaki ifade ve belgelere bakıldığında bu olayda cezaevi idaresinin ağır kusuru ve ihmali olduğu görülmektedir.

F.O.’nun defalarca cezaevi idaresi ile görüşerek koğuşta şiddete uğradığını ifade etmesine rağmen cezaevi idaresi hiçbir tedbir almamış ve F.O.’yu şiddet ve istismara maruz kaldığı koğuşta tutmaya devam etmiştir.

F.O. olay günü, kaldığı koğuş havalandırmasını ve banyo penceresini gören güvenlik kamerasına işaret yolu ile tecavüze uğradığını anlatamaya çalışmış ancak bu duruma karşı cezaevi idaresi önleyici bir tedbir almamıştır.

F.O. tecavüz olayının ortaya çıkmasından sonra ise tek başına bir hücreye konulmuş ve ailesine bilgi verilmemiştir. Tecavüz olayı sonrasında F.O.’ya idare tarafından hiçbir sosyal ve psikolojik destek sunulmamıştır. Küçük yaşta devlet denetimindeki cezaevinde tecavüze uğrayan F.O. tahliye olduktan sonra da devletten herhangi bir destek görmemiştir. Cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin vücut ve ruh sağlığının korunması konusunda tam sorumluluğu bulunan devletin burada ağır kusuru bulunmaktadır. Cumhuriyet Savcılığı tecavüz suçunun faili olan M.A’nın yanı sıra olayda ihmal ve kusuru bulunan cezaevi yöneticileri ve personeli hakkında da soruşturma başlatmalıdır.

Ülkemizde, çocuk cezaevleri, çocukların tutuklu olarak yargılanmaları, cezaevlerinde çocukların maruz kaldığı şiddet, taciz ve tecavüzler uzun yıllardır tartışılmaktadır. Kamuoyunun bu alana dikkatinin yoğunlaştığı anlarda hükümet bir takım yasal düzenlemeler gerçekleştirip idari tedbirler alsa da sorun varlığını sürdürmektedir.

Pozantı Cezaevi’nde çocukların başına gelenlerin kamuoyuna yansıması neticesinde Adalet Bakanlığı bu cezaevini derhal kapatmış ve çocukları Sincan’a göndermiştir. Aynı çocuklar Sincan’da da yine işkence ve kötü muamele görmüştür.

Pozantı’da sorumlu kamu görevleri hakkında herhangi bir cezai müeyyide uygulanmamıştır. İnsan hakkı ihlallerinde sıklıkla olduğu gibi sorumlu kamu görevlileri yine cezasız kalmıştır. Cezaevlerinde bu tipten hak ihlallerinin önüne geçebilmek için cezasızlık kültürüne son verilmeli ve sorumlu kamu görevlileri cezalandırılmalıdır. Cezaevlerinde kamuoyuna yansıyandan daha fazla çocuk şiddete, taciz ve tecavüze maruz kalmaktadır. Zira çocuklar başlarına gelen bu olayları, ailelerine, yargıya ve kamuoyuna taşımaktan çekinmektedir. Çocukların cezaevlerindeki çığlığı yetkililer ve hükümet tarafından görülmemektedir.

Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, uluslararası sözleşmeler ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu uyarınca; çocuklarla ilgili verilecek kararlarda çocuğun özgürlüğünün kısıtlanmasına son çare olarak başvurulması gerekmektedir. Suça karışan çocuğun toplumdan izole edilerek cezalandırılması yerine eğitici ve onarıcı bir yaklaşım sergilenerek çocuk topluma kazandırılmalıdır.

Çocukların yaşadıkları hak ihlalleri, gerek çocukların yaşamında gerekse toplumda kalıcı ve telafisi çok zor izler bırakmaktadır.

Hükümet, insan hakları savunucularının bu konudaki taleplerini dikkate alarak bu olayda ihmali ve kusuru bulunan kamu görevlilerini görevden almalı, bu kişilerin yargılanıp cezalandırılmasını sağlamalı ve suçu her ne olursa olsun çocukların tutuklanması uygulamasına son verecek köklü yasal değişiklikler yapmalıdır.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ ADANA ŞUBESİ

İHD MYK üyesi Av. Tugay Bek

UZAKTAN (BİLGİSAYAR DESTEKLİ) AİLE DANIŞMANLIĞI EĞİTİMİ

Süleyman Demirel Üniversitesi, 450 saatlik Aile Danışmanlığı Sertifika Programına ilişkin normal ücret tarifesi, EĞİTİM-SEN' e özel ücret tarifesi, eğitime katılabilecek lisans mezuniyet bölümleri, eğitimin içeriği ve derslerimize gelen hocalarımızın unvan ve aşağıdaki gibidir.

Normal Eğitim Ücreti Nakit : 2900 TL

Kredi Kartına Taksitli     : 3200 TL

Kayıt Ücreti                 : 30 TL

EĞİTİM-SEN Üyeleri İçin Eğitim Ücreti:

Nakit            : 1100 TL

Tüm Kredi Kartlarına 9  taksitli ücreti : 1225 TL

Kayıt Ücreti: 10

İletişim Bilgileri:

Adres: Reşatbey mh. Atatürk cd.no: 20 k1 d2 Seyhan / ADANA

Tel: 0322 234 9 234   -  işyeri cep: 0507 204 61 83 - 82

 

Ders müfredatı:

DERSLER

SAAT

EVLİLİK VE AİLE SÜREÇLERİ

20

AİLE VE ÇOCUK HUKUKU

20

MÜZAKERE VE ARABULUCULUK

20

AİLEDE İLETİŞİM

20

AİLE DANIŞMANLIĞI KURAMLARI

30

OBJEKTİF TESTLER EĞİTİMİ (12 TEST)

20

AİLE VE ÇİFT DANIŞMANLIĞI TEKNİKLERİ

50

YETİŞKİN  PSİKOLOJİ VE PATOLOJİSİ

40

MESLEK VE KARİYER ANIŞMANLIĞI

20

AİLEDE TRAVMA VE ŞİDDET

20

ERGEN VE ÇOCUK PSİKOLOJİSİ

30

AİLEDE CİNSEL SORUNLAR

10

DERS UYGULAMALARI

120

AİLE DANIŞMANLIĞI UYGULAMASI VE SÜPERVİZYONU

30

TOPLAM

450

 

Programın hocaları:

1

Derya CAN - Bakanlık Avukatı

2

Doç.Dr. Şahin KESİCİ - Konya Üniv. Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilimdalı Başkanı

3

Doç.Dr. Mehmet MURAT- Gaziantep Üniversitesi  Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilimdalı

4

Doç.Dr. Bülent DİLMAÇ -Konya Üniv. Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilimdalı

5

Mehmet KEPEK - Konya Üniv. Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilimdalı

6

Öğr. Gör.Mehmet ASLAN - Zirve Üniversitesi PDR merkezi müdürü

7

Yrd. Doç. Dr Erkan EFİLTİ - Konya üniv. Özel eğitim Anabilim dalı

8

Yrd.Doç.Dr. Hasan BOZGEYİKLİ Kayseri Erciyes Üniversitesi PDR Anabilimdalı Başkanı

9

Yrd.Doç.Dr. Barbaros YALÇIN - Konya Üniv. Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilimdalı

 

Katılabilecek meslek grupları:

Tıp, Psikolojik danışmanlık ve Rehberlik, Sosyal Hizmet, Çocuk Gelişimi, Okul Öncesi Öğretmenliği, Sosyoloji, Aile ve Tüketici Bilimleri, Hemşirelik, Psikoloji.

 

Eğitime kayıt yaptırıp nöbet vs. nedenleri ile eğitimi kaçıran öğrenciler eğitimin sonunda sertifikalarını alacak olup, ayrıca ileriki süreçte açılan Aile Danışmanlığı Sertifika Programlarının tamamına ücretsiz olarak  katılma hakkına sahip olacaklardır.

Bilgilerinize Arz Olunur.

BASINA VE KAMUOYUNA

Her gün 5 kadının yakını erkekler tarafından öldürüldüğü bu coğrafyada kadın cinayetleri hız kesmeden devam ediyor. Bugün burada boşanmak istediği kocası tarafından 25.12.2013 tarihinde planlı birşekilde katledilen Halime Özdoğan için toplandık.

Halime Özdoğan evliliklerinin 6. ayında şiddet gördüğü için boşanmaya karar vermişti. Bu süreçte görüşmek için çağrıldığıkocası tarafından ormanlık alana götürülerek katledildi.

Biz kadınlar öfkeliyiz ve isyan ediyoruz; hayatımızı muhafazakar politikalarla kuşatan devlet; katil erkeklere haksız tahrik ve iyi hal indirimi uygulayarak, kadın katliamlarının önüne geçecek kanunları yapmayarak, kadınları koruyacak mekanizmaları oluşturmayarak, sığınma evlerinin sayısını yeterli düzeye getirmeyerek, kadınların katledilmesine destek veriyor.

Kadına yönelik şiddet sadece yasalarda değil, sosyal hayatın her alanında  ekonomi politik uygulamalarda, cinsiyetçi eğitim sisteminde, medyada haberlerin veriliş şeklinde de yeniden ve yeniden üretiyor. 
Günde 5 kadının katledildiği ülkemizde ‘ Acil Kriz Masası’ kurması gereken hükümetin aileden sorumlu Bakanı Ayşe Nur İslam konuyu gündeme dahi almayarak kendinden önce bakanlık yapan Aliye Kavaf ve Fatma Şahin'in izinden yürüyor. Cinayetleri değil boşanmaları engellemeye çalışıyor.

Eski Aile Bakanı Aliye Kavaf boşandığı için devletin koruma vermediği ve sonucunda eski kocası tarafından katledilen Ayşe Paşalı davası sonrasında "yasalarımızda eksik yok cinayet münferittir" demişti. 2 Haziran 2011 tarihinde yapılan bu açıklamadan sonra 567 kadın erkekler tarafından katledildi. Kadın cinayetlerinin münferit olmadığını ispat etmek için günde kaç kere katledilmeliyiz?

14 Mayıs 2014 günü Halime Özdoğan davasının ikinci duruşması görülecek. Biz kadınlar, yasta değil isyandayız demek için orada olacağız; Davada erkek adaletin değil, gerçek adaletin geçerli olması,mahkemenin, haksız tahrik ve iyi hal indirimi gibi erkeği ödüllendiren indirimleri uygulamaması için çaba harcayacağız.

Adana Kadın Platformu olarak daha önce de ilimizde yaşanan kadın cinayeti davalarının takipçisi olduk. Takip ettiğimiz davaların büyük çoğunluğunda katil erkekler ağır cezalar aldılar. Bizler, kadın katliamlarına, kadına yönelik şiddete, tacize ve tecavüze karşı en büyük silahımızın “kadın dayanışması” olduğunu artık biliyoruz. Erkek şiddetine karşı, erkek devlet mekanizmasını, erkek yargıyı geriletmenin, kadınlar lehine kazanımlar almanın yegâne yolunun da bu olduğunu düşünüyoruz. Bizler, kadın katliamlarına, kadına yönelik şiddete, tacize ve tecavüze karşı, içimizde büyüyen öfkemizle daha güçlü bir şekilde mücadele etmeye devam edeceğiz.21.04.2014

ADANA KADIN PLATFORMU

30 Mart’tan 1 Mayıs’a:

 

Umudu görüyoruz, mücadeleyi büyütüyoruz!

 

Yolsuzluğa batmış, işçi düşmanı ve baskıcı AKP iktidarının kendini aklama fırsatı olarak gördüğü ve bir referanduma dönüştürdüğü 2014 yerel seçimlerinde halkın büyük çoğunluğu, en az yüzde 56’sı bu iktidara “hayır” demiştir.

 

Seçimler öncesi, seçim esnası ve sonrasında yaşananlara bakıldığında Türkiye tarihinin en şaibeli ve adil olmayan seçimlerinden birisi yaşanmış ancak yine de halkın yarıdan fazlası hırsızlığa, baskılara, kaderinin tek bir kişinin dudakları arasında olmasına onay vermemiştir.

Yolsuzluklarla dolu bir seçim sonucunda AKP’nin 2009’dan beri kesintisiz devam eden yükselişi durmuş, seçmen sayısındaki artışa rağmen resmi olarak en az AKP’nin 2 milyon 229 bin oy kaybettiği görülmüştür.

Tüm bunlara rağmen seçim sonuçları “zafer” olarak sunulmuş ve kendisine oy vermeyenleri neredeyse düşman ilan eden bir balkon konuşması yapılmıştır. Bu gelişmeler, iktidarın halkın iradesine ve taleplerine saygı duymamaya devam edeceği endişelerini yükseltmiştir.

Seçimler oldukça adaletsiz bir ortamda yapılmıştır. Medya üzerinde büyük bir denetim kurulmuş, halkın gerçeklere erişimi için kalan tek araç olan sosyal medyaya yönelik yasaklar getirilmiştir.

Muhalif seslerin sokaklardaki varlığını kısmak için devletin zor aygıtları ölçüsüzce kullanılmıştır. Son günlerde ortaya çıkan dinleme kayıtlarına göre, seçimlerde daha fazla oy almak için savaş tezgâhladığı dahi iddia edilmektedir. En ufak itiraz “terör”, savaşa karşı olmak “vatan hainliği” ile eşitlenmiştir.

İşçi sınıfından, yoksul emekçilerden esirgenen sürecinde tüm kamu olanakları, seçim sürecinde iktidar partisi için seferber edilmiştir. Yoksul köylünün çocuğuna ulaşamayan ambulans helikopterlerle yapılan seçim gezileri, asgari ücretli işçinin ücretinin önemli bir bölümünü harcadığı belediyenin ulaşım araçlarının AKP mitingleri için seferber edilmesi, adaletsizliğin çarpıcı simgeleri olarak belleklere yazılmıştır. Bu adaletsiz seçim sürecine rağmen iktidar partisinin oylarının düşüşü engellenememiştir.

Bu seçimlerin en umut verici yanı, geçtiğimiz yılın Mayıs ayından beri sokaklarda eşitlik, özgürlük, barış, kardeşlik, demokrasi mücadelesi verenlerin bu kez sandıklardaki hırsızlığa karşı seferber olmalarıdır. Bu sayede ülkenin dört bir yanında hepsi iktidar partisi lehine yapılmış binlerce seçim yolsuzluğu iddiası ortaya atılmış ve tutanak altına alınmıştır. Böylece halkın iradesini çalma girişimlerinin en azından bir bölümü engellenmiş veya engellenemese de teşhir edilmiştir.

Balkonlardan zafer konuşması yaparak her anlamda “tekçi” iktidarını ilan edenleri seçim sonrasında sokaklar bir kez daha uyarmıştır. Gerçek demokrasi, kendisine oy vermeyen herkese tehditler savuranların balkonlarında değil, farklı görüşlerden yüz binlerin iradesine sahip çıktığı meydanlarda tecelli etmiştir. O sokaklar bir kez daha ilan etmiştir ki “Hayır! Artık eskisi gibi yönetemeyeceksiniz.” O sokaklar bir kez daha göstermiştir ki gerçek bir demokrasi ancak halkla beraber var olabilir.

Ve şimdi o sokaklara bir kez daha 1 Mayıs gelmektedir. İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, açıktır ki bu sene çok daha özel bir anlama sahiptir. Geçtiğimiz yıl 1 Mayıs’ta başlayan eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik ayağa kalkış, bu sene çok daha güçlüdür, çok daha kendine güvenlidir ve çok daha olgunlaşmıştır.

Şimdi kolları sıvama zamanı!

Ülke taşeron cumhuriyetine döndürülürken; emeğin ürettiği tüm değerler ayakkabı kutularında bir avuç azınlığa servis edilirken; iş cinayetlerinde dünya liderliğini kaptırmayan bir ülkede emeğiyle yaşamaya çalışıyorken; işçi sınıfının çok büyük bir bölümü sefalet ücretleri yüzünden borç batağında boğulmuşken; barınmadan ulaşıma eğitimden sağlığa her alanda piyasanın efendileri haklarımıza göz dikmişken; kentlerimiz yağmalanıyorken; örgütlenme hakkımız hukuk dışı yollarla gasp ediliyorken ve bu hırsızlık düzeni şiddet ile, zor ile, hile ile, hurda ile korunuyorken işçi sınıfının payına düşen meydanlara çıkmaktır.

Eşitlik, özgürlük, barış, adalet ve demokrasi için başta Taksim 1 Mayıs Alanı olmak üzere, ülkenin tüm meydanları bizi beklemektedir. Sokaklarda yeşeren özgürlük filizleri, işçi sınıfının emeğiyle boy verecektir. Ve 1 Mayıs günü “umut”, işçi tulumu giyerek bu memleketin sokaklarında dolaşacaktır.  Tüm Halkımızı 1 Mayıs 2014 Perşembe Saat:15.00’de Mimar Sinan Önünden Başlayacak Mitinge Davet Ediyoruz.

Eşitlik, özgürlük, barış, adalet ve demokrasi için #direnemekçi

Yaşasın 1 Mayıs!

Yaşasın İşçi Sınıfının Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü!

 

TÜRK  İŞ – DİSK – KESK – TMMOB – ADANA TABİP ODASI

 

Kurumlar Adına

KESK Dönem Sözcüsü

TEKİN Müjde

Adana'nın Ceyhan Kaymakamlığı, Eğitim-Sen'in bir devlet okulunda sahnelenmek istediği 'Çarşı Pazar Geziyorum' adlı tiyatro oyunu için yaptığı salon tahsisini iptal etti.

GEZİ'Yİ ANLATAN TİYATRO OYUNU İÇİN TAHSİS EDİLEN SALON İPTAL EDİLDİAdana'nın Ceyhan Kaymakamlığı, Eğitim-Sen'in bir devlet okulunda sahnelenmek istediği 'Çarşı Pazar Geziyorum' adlı tiyatro oyunu için yaptığı salon tahsisini iptal etti.

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Ceyhan Temsilciliği, Haldun Açıksözlü'nün yazdığı ve oynadığı Gezi olaylarına vurgu yapan tek kişilik 'Çarşı Pazar Geziyorum' oyununu 11 Nisan 2014'te Yaltır Kardeşler Ortaokulu Salonu'nda üyelerine sahnelemek amacıyla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne başvurdu. Talebi değerlendiren İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Yaylacı'nın isteği ve Ceyhan Kaymakamı Gürbüz Karakuş'un da oluruyla okul salonu, oyun için 21 Mart 2014'te Eğitim-Sen'e tahsis edildi.

MÜDÜR İSTEDİ, KAYMAKAM ONAYLADI

Salonla ilgili gerekli izni alan Eğitim-Sen Ceyhan Temsilcisi Begüm Avşar, oyunun davetiyelerini dağıttı. Herkese duyurusu yapılan oyunla ilgili hazırlıklar tamamlanırken İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Yaylacı, "Oyunla ilgili kurumumuzda herhangi bir onay bulunmadığından 21 Mart 2014 tarihli onayın iptal edilmesi uygun görülmektedir" diye Ceyhan Kaymakamlığı'na yazı gönderdi. Ceyhan Kaymakamı Gürbüz Karakuş da, bu talebi uygun bularak oyun için yapılan salon tahsisini 7 Nisan'da iptal etti.

'SALON İPTAL EDİLİNCE OYUN SAHNELENEMİYOR'

Eğitim-Sen Temsilcisi Begüm Avşar, tahsis edilen salonla ilgili verilen son karara tepki gösterdi. Oyun sahnelenmeden sadece 4 gün önce salonun iptal edildiğini belirten ve başka sahne bulamadıklarını anlatan Avşar, "İptal nedeni olarak tiyatro oyuncusunun izni olmadığı söyleniyor. Ama yetişkinler için yapılan tiyatrolarda böyle bir izne ihtiyaç yok. Üyelerimize yönelik sahnelenecek oyun için yapılan salon tahsisinin iptal edilmesini anlayamadık" dedi.

1980 yılından bu yana yaşanan antidemokratik uygulamaları irdeleyen oyunu yazan hem de oynayan Haldun Açıksözlü ise, "1990'lı yıllarda nevruzu kutlamak yasaktı. Şimdi de Gezi Parkı'na değinmek suç oluyor. Bu oyun başka kentlerde sahnelendi ve sorun yaşanmadı. Ortada bir suç varsa bu suçumu öğrenmek istiyorum" diye konuştu.

Avukat Kemal Derin de, salon tahsisiyle ilgili karara karşı hukuki girişimlerde bulunacaklarını bildirdi.

- Yusuf BAŞTUĞ/ADANA, (DHA) Adana

23 Mart Pazar günü 2 milyon 7 bin 685 aday Yükseköğretime Giriş Sınavı`na (YGS) girecektir. Son yıllarda hazırladığı her sınav tartışma konusu olan, kopya skandalları ile sık sık adı anılan ÖSYM, daha önce hükümet tarafından yapılan yasal değişiklik nedeniyle, artık YGS sorunlarının tamamının açıklanmayacağını açıklayarak, milyonlarca öğrenciyi ve veliyi bir kez daha şaşkınlık içinde bırakmıştır. Soru havuzunu arttırmak bahanesiyle alınan bu kararın, ÖSYM`nin bozuk sicili ile birlikte değerlendirildiğinde son derece yanlış bir karar olduğu anlaşılmaktadır.


Türkiye`de eğitim sisteminin tamamen sınava endeksli hale getirilmiş olmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak milyonlarca öğrenci için sınavlar resmen ölüm-kalım meselesi haline getirilmiş, çok sayıda öğrenci çocukluklarını ya da gençliklerini yaşayamadan yarış atı gibi sınavdan sınava koşturulmaktadır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, son yıllarda kopya ve soruların sızdırılması gibi suçlamalarla karşı karşıya olan ÖSYM`nin soruların belli bir bölümünün yayınlanacağını açıklaması kabul edilebilir bir durum değildir.

Sınav sorularının içeriği, soruların hatalı olup olmadığı, ölçme ve değerlendirmenin doğru yapılıp yapılmadığını anlamanın tek yolu, zihinlerde yeni soru işaretleri yaratacak adımlar atmak değil; soruların tamamını yayınlayarak, en azından böylesine önemli bir konuda mümkün olduğunca şeffaf olmaktır. Soruların yayınlanmaması durumunda hangi sorunun yanlış olduğu tespit edilemeyecek, tek bir sorunun bile binlerce öğrenciyi etkilediği bir ortamda yeni sorunlar ve mağduriyetler ortaya çıkacaktır.

ÖSYM`nin son yıllarda yanlışsız ya da hatasız sınav yaptığını söylemek mümkün değildir. Soruların açıklanmayacak olması, ÖSYM üzerindeki şaibeleri daha da arttıracak, sınav sonuçlarına olan güveni tamamen ortadan kaldıracaktır. Eğitim Sen olarak ÖSYM`nin sınavlarda sorulan bütün soruları geçmişte olduğu gibi açıklamasını ve topluma karşı daha şeffaf olmasını talep ediyoruz.

Emeğimize Sahip Çıkmak,

Zulüm ve Yolsuzluk Düzenini Sıfırlamak İçin Alanlardayız!

 

Değerli basın emekçileri,

Türkiye bizzat AKP tarafından yangın yerine çevrilmiş durumda. AKP uzunca bir süredir yaşadığı toplumsal meşruiyet sorununu toplumu sürekli gererek, halkın arasına düşmanlık tohumları ekerek aşmaya çalışmak gibi büyük bir yanılgıya düşmüş durumdadır. Sokaklar demokrasi isteyenlere yönelik gaz, tazyikli su ve plastik mermi kullanılarak her türlü şiddetin uygulandığı yerlere çevrilmektedir.  Kürsüler halkın arasına düşmanlık tohumları ekilmesi ve halka yönelik saldırganlık talimatlarının verilmesi için kullanılırken muhalif partilerin binalarına, seçim bürolarına yönelik saldırılar ve linç girişimleri tetiklenmektedir.

Gezi direnişi sürecinde eşitlik, özgürlük, barış ve adalet taleplerini hep birlikte sahiplenen halkın mücadelesinden rahatsız olan AKP'nin uyguladığı faşizan politikalar sonucunda kaybettiğimiz canları Berkin'in şahsında bir kez daha anıyoruz. Siyasal iktidarın ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı söylem ve pratiği ile bizzat yarattığı provokatif ortamda hayatını kaybeden Burak Can Karamanoğlu’nun başta ailesi olmak üzere tüm yakınlarına bir kez daha başsağlığı diliyoruz.

AKP'nin bizzat Başbakan tarafından yapılan tüm provokasyonlarına rağmen halkın bir arada kardeşçe yaşamasına yönelik yıllardır sürdürdüğümüz yaklaşımımızı devam ettireceğimizin bilinmesini, yüreği eşitlikten-özgürlükten ve adaletten yana atan herkesin bu yaklaşımla hareket etmesinin gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Değerli basın emekçileri

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile ayakkabı kutularından saçılan milyon dolarlar, tarafların internete karşılıklı servis ettikleri rüşvet pazarlıkları, yolsuzluk ve rüşvet çarkının tam ortasında yer alanların tahliye edilmesi gibi gelişmeler sadece birikimlerimizi çalanları değil, geleceğimize ipotek koymak isteyenleri de gözler önüne sermiştir.

İşçiye, asgari ücretliye, kamu emekçisine gelince “ekonomik dengeleri, istikrarı bozamayız” diyerek maaşlarına-ücretlerine yıllık %3-%4 sefalet zammı dayatanların vergilerimizi, birikimlerimizi kimlere peşkeş çektiği bu süreçte yaşanan gelişmelerle bir kez daha ifşa olmuştur. Halkın Böylesi bir ortamda yasmaya, yürütmeye, adalete, milli eğitime, sağlığa güveni sıfırlanmıştır.

 

 

Özellikle son 12 yıldır “reform, dönüşüm” cilası ile süslenen yasalarla, Kanun Hükmünde Kararnamelerle güvencesizliği, taşeronlaşmayı, esnek çalışmayı temel alan bir istihdam özel ve kamu sektöründe alabildiğine yaygınlaştırılmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde örneği olmayan “grevsiz Toplu Sözleşme” ile 2,5 milyon kamu emekçisinin, 1,9 milyon emeklinin iradesi yandaş konfederasyon yönetimine altın tepsiyle sunulmuştur.

AKP iktidarı emekçileri içine sürüklendiği mevcut kara tablo emekçilerin nasıl kandırıldığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Yıllık resmi enflasyon Şubat ayı itibariyle %7,89’u gösterirken, halkın gerçek enflasyonu yüzde 20’yi aşmış durumdadır. 2014 yılında enflasyonun çift haneli rakamlara ulaşmasına kesin gözü ile bakılırken, kamu emekçileri ve emeklilerin ücretlerinde ortalama yüzde 6 artışa denk gelen 123 TL’si daha cebine girmeden buharlaşmıştır.

Bugüne kadar emeği ve alın teri ile geçinmeye çalışan milyonlarca emekçinin sorunlarına kulaklarını tıkayanlar, patronların her başı sıkıştığında onları teşvik paketleri ile beslemiş, yandaş holdinglerin vergi borçlarını silmiş, bir taraftan çocukları üzerinden servetlerine servet katarken, halkın büyük bölümünü sefalete itmekten çekinmemiştir.

Siyasi iktidar temsilcilerinin babalı oğullu, cümbür cemaat boğazlarına kadar yolsuzlukların içine battığı, yolsuzluğun, talanın ve yağmanın bir virüs gibi hem iktidarı hem de mevcut sistemi içten içe kemirdiği bir dönemde halkın, emekçilerin giderek yoksullaşması, zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul hale gelmiş olması tesadüf değildir. Boğazına kadar pisliğe batmış bir iktidarın, onun yağma ve talana dayanan ekonomik politikalarının “daima millet, daima hizmet” yalanı ve din sömürüsü ile daha fazla sürdürülebilmesi mümkün değildir.

Değerli Basın Emekçileri,

AKP iktidarı, emekçileri içine sürüklediği bu kara tabloyla yetinmiyor. Hukukun, adaletin, demokrasinin, düşünce ve ifade özgürlüğünün, sendikal hak ve özgürlüklerin katledilmesinde 12 yıldır işbirliği yaptığı cemaatle bugün yaşadığı dalaşı bile emekçilerin haklarına yeni saldırılar için fırsata dönüştürmeye çalışıyor.

HSYK yasasından İnternet yasasına ve Milli Eğitim Temel Yasasında yapılan değişikliklerden yeni hak gasplarına yol açan torba yasalara kadar sadece son iki hafta içerisinde Meclis'ten geçirilen tüm saldırıların asıl hedefi emekçilerdir, yoksullardır.

Üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmekle görevli hiçbir sendikanın-konfederasyonun yaşanan bu zulüm ve yolsuzluk karşısında sessiz, tepkisiz kalması beklenemez.

Her ne kadar bazı yandaş konfederasyonlar boğazına kadar pisliğe batmış olan iktidarın başındaki kişiye “dik dur eğilme” diyerek sonuna kadar sahip çıksa da, biz KESK olarak halktan, kamu emekçilerinden, işçilerden, köylülerden, emeklilerden kaçırılarak ayakkabı kutularında saklanan her kuruşun hesabını sormaya kararlıyız.

Rüşvete, yağmaya, yolsuzluğa karşı çıkmadan, insanca, hakça bir düzen için mücadele etmeden, mevcut sömürü düzeninin ve her yerden akan pisliklerin kaynağını kurutmak mümkün değildir. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla ilgili olarak bütün gerçekler açığa çıkarılmalı, halkın parasını çalanlardan ve arkasındaki güçlerden hesap sorulmalıdır.

Her zaman kamu emekçilerine karşı sorumluluğunun gereğini yerine getiren KESK tüm baskılara rağmen mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir. Çünkü biz lafa değil, icraata bakarız. Kamu emekçilerini, emeklilerini AKP-yandaş konfederasyon mutabakatıyla sefalete itenlerin icraatları ortadadır. “Onlar çalarken bizim yoksullaşmamız, onların çocukları çalarken bizim çocuklarımızın ölmesi” üzerine kurulu bu düzene karşı emek ve demokrasi mücadelemizden asla taviz vermeyeceğiz. Zulüm ve yolsuzluk düzenine boyun eğmeyeceğiz. 15.03.2014

 

Tekin MÜJDE

SES Adana Şube Başk.

KESK Dönem Sözcüsü

 

 

 

 

KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU