Kamu emekçileri ve emekliler gerçek enflasyonun yarattığı yoksullukla boğuşmaya devam ediyor. TÜİK yıllık enflasyon oranını %14.6 olarak açıkladı. Bu rakam çarşı, pazarın, günlük hayatın rakamı değil. Doğal gaza %32 elektriğe %31, baklagillerle %60, yumurta %80 ayçiçeği yağına %50 zam gelmişken gerçek enflasyon % 37 geçmiştir. Kamu emekçilerine yapılan zam TÜİK'in nasıl hesapladığı belli olmayan enflasyon oranı üzerinden yapılmıştır. Gerçek enflasyon ve sokağın enflasyonu bu değil, olamaz. Hiçbir inandırıcılığı yok. 2021 yılı toplu sözleşmesinde kamu emekçileri adına masaya oturan ve sefalet ücret artışına imza atan Memur-Sen’in kamu emekçilerini değil hükümeti kolladığı bir kez ortaya çıkmıştır. %7.3 lük zam artışı sefalet ve yoksulluk zammıdır. Ekonomik krizin her boyutuyla hissedildiği bu günlerde satın alma gücü azalan memurlar bir kez daha kuru ekmeğe muhtaç edilmiştir. Hükümetle memur-Sen’in yaptığı toplu sözleşme iptal edilmeli, kamu emekçileriyle yeni adil bir toplu sözleşme yapılmalıdır.
Kamu emekçileri ve emeklilerin maaşlarına gerçek enflasyon oranında zam yapılmalıdır. Ekonomik krizin etkileri oranında maaşlar artırılmalıdır. Vergi adaletsizliğine son verilmelidir. KDV kaldırılmalı, birinci vergi dilimi %15’de %10 düşürülmelidir. 3600 ek gösterge bütün kamu emekçilerini kapsayacak şekilde yasalaştırılmalıdır.

KESK olarak insanca yaşayacak bir ücret, hayat pahalılığına, yoksulluğa, yolsuzluğa ve israf düzenine karşı haklarımızı korumak için mücadeleye devam edeceğiz.


Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü

Son Düzenlenme Salı, 05 Ocak 2021 12:38

Basına ve Kamuoyuna
Ortaokul ve liselerde seçmeli ders tercihleri 4 ile 22 Ocak tarihleri arasında yapılacaktır. Resmi anlamda uygulama seçmeli ders tercihi olsa da gerçekte ‘’Zorunlu seçmeli ders’’ şeklinde gerçekleşmektedir.

Seçmeli derslerin öğrencilerin ilgi, istek ve yeteneklerine göre seçilmesi gerekir. Öğrencilerin kişisel gelişimine destek olması, ayrıca bilişsel, duyuşsal ve sosyal gelişmelerine katkı sağlaması gerekir. Ne var ki seçmeli ders tercihleri okul idarelerinin siyasal tercihlerine ve buna uygun eğitim anlayışlarına uygun olarak gerçekleşiyor. Birçok seçmeli din dersleri idarecilerce tercih ediliyor. Vakıf, cemaat gibi çevre faktörleri de bu durumda etkili olmaktadır. Ayrıca sınava dayalı rekabetçi eğitim sistemimizde sayısal derslere öğrencilerimiz yönelmek zorunda kalmaktadır.

Pandemi döneminde öğrenciler okulda değildir. Öğrenciler adına idareciler seçmeli ders tercihinde bulunmamalıdır. Öğrenci ve velileri sürece dahil edilerek öğrencilerimizin istekleri ve ilgileri gözetilerek yapacakları tercihler yaşam bulmalıdır.

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu adına
Hüseyin KAYA
Şube başkanı 

Son Düzenlenme Salı, 16 Mart 2021 13:59

Kovid-19 Salgınının En Yoğun Olduğu bu dönemde Öğretmenleri ‘Temel Kodlama Eğitimi Kursu’na çağırmak İnsan sağlığını tehlikeye atmaktır!  Salgının ciddi tehdit oluşturdu bu dönemde Genel Merkezin aldığı karar doğrultusunda seminere katılmak istemeyen üyelerimiz için dilekçe örneği hazırlanmıştır.

 

…………………………..OKULU MÜDÜRLÜĞÜ’NE

…….…./............

 

 

            Üyesi olduğum Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Merkez Yürütme Kurulu 31.08.2020 tarih ve 48 sayılı kararıyla

"31.08.2020 tarihinde Genel Başkan Feray Aytekin Aydoğan'ın başkanlığında toplanarak Covid 19 salgını kapsamında eğitim emekçilerine yönelik işlemler ve uygulamalar görüşüldü ve 1 Haziran 2021 tarihine kadar istek dışı verilen, görev tanımı ve meslekleri dışındaki, sağlıklarını riske sokacak, yasalarla kendilerine verilen görevlerle ilgisi olmayan görevleri sendika üyelerinin yerine getirmemesi ve sendika üyelerinin çalışma ortamlarında hayatlarını ve sağlıklarını riske sokacak ciddi ve yakın bir tehlikeye maruz kaldıklarında durumu görev yaptığı yerin müdürlüğüne bildirdikten sonra söz konusu tehlike ortadan kalkıncaya kadar söz konusu çalışma ortamında bulunmaması kararı alınmıştır. "

 

Bu karar nedeniyle tarafıma tebliğ edilen ‘Temel Kodlama Eğitimi Kursu’na Covid-19 salgınının yaygınlaşması nedeniyle bu dönemde yerine getirmeyeceğimden gerekli önlemlerin alınmasını arz ederim.…../…./2020

 

                                                                                             Ad-Soyadı

 

 

Adres:

 

 

 

Ek:

1- Merkez Yürütme Kurulumuz

31.08.2020 tarih ve 48 sayılı kararının örneği

2- Dilekçe Örneği

 

 

 

Son Düzenlenme Cuma, 26 Mart 2021 12:24

Türkiye’de ekonomik ve politik krizlere, Covid-19 salgınının yol açtığı kapanma ve açılmaların yarattığı sorunların da eklenmesiyle eğitim alanında zorlu bir dönem yaşıyoruz. Ekonomik, demokratik ve sosyal haklarını savunduğumuz eğitim ve bilim emekçileri, bu dönemde uzaktan eğitimde yaşanan eşitsizlikler, olanaksızlıklar ve uzaktan eğitimi yetkinleştirmede destek yoksunluğu gibi bir dizi sorunla karşı karşıyalar. Covid-19 sadece eğitim ve bilim emekçilerini değil, eğitimin bileşenleri olan öğrencilerimizi ve velilerimizi de derinden etkiledi. Uzaktan eğitimde gerekli olan öğretim teknolojilerine yoksulluk ve yoksunluk nedeniyle erişemeyen öğrencilerimiz nitelikli bir eğitim hizmeti alamadılar, bu nedenle velilerin birçoğu çocuklarının geleceği konusunda ciddi kaygılar taşıyor.

Temel amacımız, eğitim alanında karşı karşıya olduğumuz sorunları anlamak, anlatmak, çözüme dair yaklaşımlarımızı eğitim kamuoyu ile paylaşmak ve bu süreçten çocukların, gençlerin, velilerin ve eğitim ve bilim emekçilerinin zarar görmeden, aksine güçlenerek çıkmalarını sağlamaktır. Sendikamız yüzyılı aşan mücadele tarihinde her dönemin özgül yakıcı sorunlarını ifade etmede ve eğitim politikası üretmede tarihsel bir görev üstlendi. Bugün de sendikamız, herkesin insanca yaşadığı sosyal ve demokratik Türkiye ile eğitim ve bilim emekçilerinin özgül ekonomik ve sosyal haklarını savunma ve ilerletme amaçlarını yan yana yürütme çabası içinde. Sendikamız öncülleri olan örgütlenmelerden aldığı güçlü bir mirası tekrar ederken, dönemin koşulları içinde bu kuşağın farkını da yaratarak mücadelesini sürdürüyor.

Mücadele tarihi boyunca sendika yönetimlerinde yer alan adlar ve yüzler değişse de, savunulan ilke ve değerler değişmedi: Güçlü bir eğitim ve bilim emekçileri hareketi ile ayrımsız tüm çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin insani güç ve yetilerini bütünüyle güçlendirebildiği kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitimi bir hak olarak yaşama geçirmek. Eğitim Sen’i var eden ilke ve değerlerin iş yerlerinde, alanlarda, meydanlarda ve gündelik yaşamın her alanında mücadele içinde yaşam bulduğunu ifade etmek istiyoruz.

Sendikamız, eğitim ve bilim emekçilerinin eğitimde ve toplumsal yaşamda uygulanan sömürü, tahakküm, baskı ve eşitsizliklere karşı yürütülen fiili mücadele ve eşit, adil ve özgür bir toplum düşü ile bugünlere gelmiş ve ayrım gözetmeksizin bütün eğitim ve bilim emekçilerinin öfkesi, sözü, sesi ve taleplerinin izleyicisi olmuştur. Bu duygu ve düşüncelerle Sendikamız 11. Olağan Genel Kurulu’nu 28-29 Kasım 2020 tarihlerinde Ankara’da toplamıştır. Genel Kurul seçimleri sonrasında oluşan yeni Merkez Yürütme Kurulu ilk toplantısında aşağıdaki görev dağılımını yapmıştır:

Prof. Dr. Nejla Kurul, Genel Başkan

İkram Atabay, Genel Sekreter

Ahmet Karagöz, Genel Mali Sekreter

Ramazan Gürbüz, Genel Örgütlenme Sekreteri

Sinan Muşlu, Genel Yükseköğretim ve Eğitim Sekreteri

Simge Yardım Dağ, Merkez Kadın Sekreteri

Arzunur Şimşek, Genel TİS ve Hukuk Sekreteri

Sendikal hakların, emeğin, demokrasinin, barışın ve eşit haklar mücadelesinin sözü ve sesi olan Eğitim Sen, geçmişten bugüne savunduğu ilke ve değerleri daha güçlü ve enerjik biçimde sahiplenerek, eğitim ve bilim emekçilerinin birlik, dayanışma ve mücadele örgütü olmayı sürdürecektir.

Değerli basın ve Kamuoyuna
Demokratik ve hukuk devletinin en önemli özelliği kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Hiçbir hukuk devletinde yargı yürütmenin emrinde görev yapmaz. Yargı bağımsızdır. Yargının bağımsızlığı ülkede yaşayan her vatandaşın, aynı zamanda yaşam güvencesidir. Bağımsız yargıya sahip olan ülkelerde hukuk evrensel kurallarına göre işler. Sonradan siyasi ihtiyaçlar üzerinden yargı görevi başka kuruluşlara bırakılamaz, ne yazık ki 15 Temmuz darbesinden sonra OHAL döneminde çıkan KHK kararlarının görüşüldüğü OHAL komisyonu hukuk kurallarına göre kurulmamıştır.
 
Binlerce KHK’lının hak aradığı bu komisyon görevini açık ve şeffaf bir yargı organı gibi yapmamaktadır. Hepimizin bildiği gibi KHK ile ihraç edilenlere, hiçbir açıklama yapılmamış, hiçbir gerekçe gösterilmemiş, savunma haklarını bile kullanamamışlar, haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilmişlerdi.
 
2 yıldır OHAL komisyonun hukuk dağıtmasını bekleyen KHK’lıların durumu bir an önce hukuk kuralların işlediği bağımsız yargı organlarınca görüşülmelidir.
Komisyon, son resmi açıklamasını 2 Ekim 2020 tarihinde yapmıştır. 02.10.2020 tarihi itibari ile Komisyona yapılan başvuru sayısı 126.300’dür. Komisyon tarafından verilen karar sayısı (110.250) dikkate alındığında, incelemesi devam eden ve halen karara bağlanmayan 16.050 başvurunun 2.441’i KESK’lilere aittir. Oransal olarak %15’e denk gelmektedir. Tüm başvurulardan hala %13’ünün karara bağlanmadığı göz önüne alındığında kalan dosyalar içerisindeki KESK’lilerin oranının yüksekliği bilinçli bir geciktirme ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
20 Temmuz sonrasında özel kurumlardan ihraç edilenlerle birlikte toplam 150 bin kişi işinden edildi. Bu süreçte yaklaşık 100 kişi intihar etti, 600 kişi çeşitli nedenlerle yaşamını kaybetti.30 kişi Meriç sularında boğuldu. Türkiye ortalamasının 30 katı KHK’lılar arasında boşanma yaşandı. KHK’lılara tapuda şerh düşüldü. Kredi kartları iptal edildi. Hiç bir işte çalışmalarına izin verilmedi.
Bu vesile ile bir kez daha çağrıda bulunuyoruz; süreç daha fazla uzatılmamalı, hukuksuzca ihraç edilenler derhal görevlerine iade edilmelidir! Hukuken de aklanan Barış Akademisyenlerinin başvuruları kabul edilerek işlerine, kürsülerine, öğrencilerine dönmelerinin önü açılmalıdır.
 
Değerli Basın Emekçileri,
-İhraç dosyalarında da bir kez daha görüldü ki, devlet tüm vatandaşlarını fişlemektedir..
-Güvenlik soruşturması ve arşiv kaydı araştırması adı altında Kişisel Verilerin Korunması başta olmak üzere temel insan hakları hiçe sayılmaktadır.
-Kamu kurumlarında mülakatla ya da açıktan atamalarla yapılan işe alımlarda donanım ve gerekli özellikler itibari ile uygun olan başvurucular arşiv kaydı araştırması ve güvenlik soruşturması yöntemiyle elenmektedir.
-Son yıllarda kamudaki dönüşüm ile bir yandan kamu hizmetleri özelleştirilerek sermayeye yeni sömürü alanları açılırken bir yandan da AKP-devlet bütünleşmesi tamamlanmak istenmektedir. Arşiv kaydı araştırması ve güvenlik soruşturması bu hedefe ulaşmak için bir yöntem olarak kullanılmaktadır.
 
-657 sayılı Kanunun 48. maddesine eklenen düzenleme ile güvenlik soruşturmaları ve arşiv kaydı araştırmaları kanuni bir kılıfa büründürülmek istenmiş, AYM kararıyla hukuksuzluk bir süreliğine de olsa durdurulmuştur.
Ancak hukuksuzluğu bir yönetim biçimi olarak hayata geçiren iktidar her fırsatta konuyu yeniden gündeme getirmekte, torba yasalar içerisine sıkıştırarak Meclis gündemine taşımak istemektedir.
KESK’li emekçiler olarak; bu girişimlerden vazgeçilmesi, liyakatsiz atamaların ve kadrolaşmanın temel yöntemi olarak kullanılan, tek parti ve polis devleti uygulaması olan arşiv kaydı araştırması, güvenlik soruşturması, fişleme gibi uygulamaların derhal sonlandırılması çağrımızı yineliyoruz.
 
Kamuda işe alımda “Güvenlik soruşturmaları” adı altında yaşanan keyfilik, ayrımcılık ve haksızlıklara son verilmelidir.
Komisyon ve idare mahkemeleri eliyle süreci uzatma bir şeyi değiştirmeyecektir; KESK’liler dün olduğu gibi bugün de iktidar politikalarına biat etmeyecek, boyun eğmeyecektir. Askıya çıkardıkları ekmekleri almayacak, ellerinden aldıkları ekmeğin mücadelesini vereceklerdir. Açlıkla terbiye etme politikaları karşılık bulmayacaktır.
 
-Hukuka ve uluslararası sözleşmelere aykırı, etkin olmayan, denetlenemeyen, kendisini anayasa ve yasalar üstü gören, hükümetin bir organı gibi çalışan ve idari bir mekanizma olan OHAL Komisyonu derhal lağvedilmelidir.
-Haklarında memuriyeti engelleyen herhangi bir kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan, hukuken suç olmayan gerekçelerle ihraç edilen tüm kamu görevlileri bütün haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmedir.
-Hukuksuz ihraçlardan dolayı mağdur olan tüm kamu emekçilerinin maddi, manevi hak kayıpları karşılanmalıdır.
-Bunlar gerçekleşinceye, ihraç kamu emekçilerinin mağduriyetleri giderilinceye ve hukuksuz ihraç edilen tüm kamu emekçileri görevlerine iade edilinceye kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.
 
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
 
Kökleri İnsanlığın Demokrasi, Özgürlük, Kardeşlik, Laiklik, Barış Ve Eşitlik Mücadelesine Dayanan Çeyrek Asırlık Çınarımız KESK Büyümeye Devam Ediyor!
Kamu emekçilerinin gerçek temsilcisi KESK’in 25. Kuruluş yıldönümü; KESK’li olmanın gururunu yaşayanlara, KESK’in dostlarına, emek ve demokrasi mücadelesinin herhangi bir zamanında KESK’le yan yana gelmiş olanlara, kendisine en yakın emek örgütü olarak KESK’i gören ancak KESK ailesindeki yerini henüz almamış tüm kamu emekçilerine kutlu olsun!
Çeyrek asrımızı kutlarken; emekleriyle ve ödedikleri bedellerle bizlere bu onurlu tarihi bırakan arkadaşlarımızı bir kez daha minnetle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz
Selam Olsun, “Kapıkulu değil kamu emekçisiyiz!” diyenlere!
Selam Olsun, örgütlülüğü büyütenlere, “üreten biziz yöneten de biz olacağız” diyenlere!
Selam Olsun, Encümen-i Muallim’den TÖS’e TÖB-DER’e, TÜM-DER’e, TÜS-DER’e ulaşan, askeri ve sivil darbelerin karanlığını yırtanlara!
Selam Olsun, Sendika Yürütme Komisyonlarından, Kamu Çalışanları Platformundan, Kamu Çalışanları Sendikaları Platformundan bugüne yorulmadan, bıkmadan, bedel ödemekten korkmadan onurla, gururla, coşkuyla KESK bayrağını taşıyanlara!
Selam Olsun, 12 Eylül sonrasının ilk mitingi olan “Kamu Çalışanları Sendikal Haklar Mitingi”nde halaya duranlara!
Selam Olsun, 15 Haziran ruhuyla Ankara’ya yürüyenlere, darbe sonrasında ilk kez iş bırakanlara!
Selam Olsun, Kızılay’a sığmayan yüzbinlere, dünden bugüne direnen KESK’lilere!
Selam Olsun, Hak verilmez mücadeleyle alınır” diyenlere, meşru ve fiili mücadeleyi esas alanlara!
Selam Olsun, KESK’i ete kemiğe büründüren EĞİTİM SEN’e, SES’e, TÜM BEL-SEN’e, BES’e, BTS’ye, ESM’ye, HABER SEN’e, TARIM ORKAM-SEN’e, YAPI YOL-SEN’e, KÜLTÜR SANAT-SEN’e, DİVES’e ve onların üyelerine!
Selam Olsun, sadece KESK’li olduğu için hukuksuzca ihraç edilen, açığa alınan, gözaltına alınan, tutuklanan, mobbinge uğrayan, sürgün edilen sendikalarımız üyelerine!
Selam Olsun, KESK’lilere…
Dostlar,
Kökleri toprağın derinliklerine inen KESK; ulu bir çınar gibi çeyrek asırda da kamu emekçilerinin gerçek temsilcisi ve mücadele örgütü olmaya devam ediyor.
KESK; faşizme karşı demokrasi, emperyalizme karşı bağımsızlık, savaşa karşı barış, baskılara karşı özgürlük, gericiliğe karşı laiklik, ırkçılığa ve şovenizme karşı emeğin birliği ve halkların kardeşliği için fiili ve meşru mücadele anlayışı ile yol aldı, yol almaya devam edecektir!
KESK; önüne çıkarılan tüm engellemelere, baskılara, faşist kuşatmaya inat dimdik ayakta olmaya devam edecektir.
Çünkü, KESK içinden geçtiğimiz sivil darbe dönemin koyu karanlığını da yırtacak bir mücadele birikimine, mirasına ve onuruna sahiptir…
Dostlar,
25.Kuruluş yıldönümümüzü pandemi ile birlikte sınıfsal eşitsizliklerin daha da derinleştiği, neo liberalizmin pandemiyi de sömürünün yaygınlaşması ve kârın maksimize edilmesi için fırsata çevirmeye çalıştığı, yüzbinlerce emekçinin işten çıkarıldığı, gelir bölüşümü adaletsizliğinin arttığı, yoksulluğun, yoksunluğun, mülksüzleştirmenin hiç olmadığı kadar yaygınlaştığı, sosyal güvenlik haklarının her gün biraz daha budandığı, emeklilerin sistem tarafından bir yük olarak görüldüğü, bu yüzden salgında en çok yaşlı nüfusun yaşamını yitirdiği, içeride ve dışarıda savaş politikalarının esas alındığı, kadın bedenine ve emeğine yönelik saldırıların zirve yaptığı bir süreçte kutlamaktayız.
Saldırı büyük, ancak yüzde 99 olarak bir avuç azınlığa geleceğimizi teslim etmeme kararlılığımız daha da büyük!
Umudumuz ve cesaretimiz, ülkemizde ve dünyada gelişen mücadelenin verdiği coşku ile her gün biraz daha büyüyor. Emekçilerin, işçilerin, kadınların isyanları kapitalist sistemin meşruiyetini yitirmeye başladığını gösteriyor. Emekçiler ve halklar emeğine, doğasına, geleceğine sahip çıkıyor, sermayenin saldırılarına karşı biraraya geliyor, karşı koyuyor. Tek adam rejimini kabul etmiyor, sivil darbe uygulamalarına rağmen tepkisini her türlü mücadele yöntemiyle ortaya koyuyor…
Çünkü, bıçak kemiğe dayandı.
Çünkü, başka bir dünya mümkün!
Çünkü,eşit, özgür, laik, barış ve birarada yaşayacağımız bir gelecek için her türlü bedeli ödeyenlere, faili meçhullerde, 10 Ekim’de yaşamını yitiren barış, emek ve demokrasi şehitlerine sözümüz var!
Dostlar,
Geçmişte mücadelemizi engellemeye çalışan, bizi kapı kulu olarak görenler nasıl ki tarihin çöplüğüne gittilerse; metaya, savaşa tapan ahlaklarıyla, gericilikleriyle, kadına, bilime, kültüre, sanata, doğaya düşmanlıklarıyla bugünkü iktidar odakları da yarattıkları karanlıkta boğulup çekip gideceklerdir.
Onlar ve yandaşları kötülükleriyle anılırken, emeğin en yüce değer olduğuna inanan ve bunu çeyrek asırlık mücadele geleneğiyle kanıtlayan KESK tüm parlaklığıyla, yarattığı değerlerle daha birçok çeyrek asrı devirecektir…
Elbette emeğin, barışın, kardeşliğin dünyasını yakınlaştıracak olan fiili ve meşru mücadele yükseltilmeden bu gerçekleşmeyecektir.
O yüzden bugün bizim için sadece bir kutlama günü değil, bu vesile ile mücadeleyi yükseltme kararlılığımızı haykırdığımız, azmimizi bilediğimiz, umudumuza sımsıkı sarıldığımız gündür!
Yılımız Kutlu Olsun!
Kutlu olsun bu zor koşullarda direnenlere, hakları için mücadele edenlere…
Kutlu olsun sadece kamu emekçisi kadınların değil tüm kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinde yer alanlara…
Kutlu olsun KESK’li olmanın gururunu, onurunu taşıyanlara…
FAŞİZM YENİLECEK! BİZ KAZANACAĞIZ!
YAŞASIN EMEK VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN KESK!
KESK Adana Şubeler Platformu 21 Kasım'da Atatürk parkında yaptığı basın açıklaması ve oturma eylemi
 
Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hukuk ve insan haklarına dair reformdan başlamak isteme noktasında samimi ve iradeli iseniz, haksız ve adil olmayan şekilde, işinden, hayatından olan insanlara dair adımlar atmanızdır, Birçok Yargıtay ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarına rağmen hala işine döndürülmeyen insanlar varken ve bizler atılacak adımların hızlı ve adaleti tecelli etmesine bakmakla mükellefiz, gerisi laf-ı Güzaf’tır.
 
Karanlık güçlerin tetikçiliğini yapan kişilerin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik hakaret ve tehdidi kaos ve gerginlik üzerinden bir oyunun sahnelenmek istendiğini düşündürtmektedir, hassas süreçlerde yaşanan bu tür tehditler gelecek için hazırlanan kimi karanlık ve kanlı süreçlerin habercisi /fitili olabilmektedir, umarız kaygılarımızda haklı çıkmayız, hukuk reformundan bahsediyorsa eğer öncelikle bu tip suçalrın önüne geçmesi gerektiğini iktidara hatırlatırız. Asıl olan temel insan hak ve özgürlüklerini tanıyan ve geliştiren ve toplumda kök salmasını sağlayan, hukuk devleti ilkelerini hayata geçirmektir.
 
Salgın bitmişçesine 1 Haziran’da hayata geçirilen “Normalleşme Takvimi’”nin sonuçlarını en ağır haliyle yaşarken, toplumsal tepkiler sonrası dün itibariyle ilan edilen tedbirler iktidarın halen pandemi ile ciddi bir mücadele niyetinin olmadığını gözler önüne sermiştir.
 
Tüm dünyada hayata geçirilen tedbirlerin çok uzağında, virüs sadece gece yayılıyormuşçasına yapılan düzenleme iktidarın sermayeyi koruma amacını gizlemeyi, pandemi ile mücadele ediliyor görüntüsü vermeyi, masa başı sayı ayarlamaları ile gerçek tabloyu gizlemeye devam etmeyi amaçladığını göstermektedir.
Açıklanan tedbirlerde yüzlerce, binlerce işçinin çalıştığı iş yerlerine yönelik bir düzenleme yoktur. Kamu emekçileri salgın yokmuş gibi çalıştırılmaya devam ettirilmektedirler.
Düzenlemede iş yerlerini kapatmak zorunda kalanlara maddi destek sağlanmadığı gibi işsizler ordusuna katılacak yeni yüzbinlere yönelik bir destekte düşünülmemiştir. Birçok ülkede pandemi sonrası “Temel Vatandaşlık geliri” , “Asgari geçim aylığı” ve benzeri adlarla hayata geçirilen sosyal devlet uygulaması düzenlemede olmadığı gibi iktidarın aklından dahi geçmemektedir.
Sürdürülebilir kamu hizmeti ve üretim, kamu emekçileri ve toplum sağlığının korunması için pandemi sürecince zorunlu olmayan tüm işler durdurulmalı, dönüşümlü çalışmaya geçilmeli ve ülke kaynakları halk için harcanmalıdır, kreşleri tekrardan açılmamalıdır aksine kadın emekçiler ücretli izne ayrılmalıdır,
 
18 yıllık AKP iktidarında Meclisin işlevsizleştiği, yargının adalet değil adaletsizlik dağıttığı, yürütmenin tek adamda toplandığı rejim krizinin iyice derinleştiği bir süreçten geçmekteyiz.
Tek adam rejiminin kurumsallaşmasında en önemli dönemecin 15 Temmuz darbe girişimin fırsata çevrilmesi olduğu aşikârdır. Darbe girişiminin iktidarın siyasal ajandasını tamamlar nitelikte olması dikkate değerdir ve bu yüzden darbenin karanlıkta kalan yüzü halen tartışılmaya devam etmektedir.
 
İktidarın darbe girişimini “Allahın lütfu” olarak görmesi OHAL’in kalıcı hale getirilmesiyle daha anlaşılır olmuştur. Darbe girişimi üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen hala başta toplantı, gösteri, yürüyüş ve toplu eylem hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kullanımı neredeyse imkânsız hale getirilmiştir.
7145 sayılı kanun ile 375 sayılı KHK’nın ek 35. Maddesi ile OHAL uygulaması olan kamudan ihraçlar sürekli hale getirilmiştir.
Geldiğimiz aşamada çokça ifade edildiği üzere ülkemiz anayasal devlet değil anayasası olan devlet durumuna düşürülmüştür.
 
Değerli Basın Emekçileri,
OHAL döneminde Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük kamu görevlisi tasfiyesi yaşanmıştır. 12 Eylül döneminde 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu kapsamında yaklaşık beş bin kişi kamu görevinden çıkarılırken 20 Temmuz sivil darbesi sonrası bunun tam 26 katı, yaklaşık 130.000 kamu emekçisi ihraç edilmiştir.
Bilindiği üzere; ‘kişiye özgü çıkarılan’ KHK’ler eliyle Resmi Gazete’de isimlerinin yayınlanmasıyla on binlerce kamu emekçisi ihraç edilmiştir. Bu şekilde hukuk düzeninin en temel ilkelerinden biri, ‘yasama organının tasarruflarının idare tarafından değiştirilemeyeceği’ ilkesi pervasızca ihlaledilmiştir.Kamu emekçilerinin hukuka uygun olarak kazanılmış sosyal ve ekonomik hakları, masumiyet karinesi ve savunma hakkı da ihlal edilerek idari tasarrufla hukuka aykırı olarak ellerinden alınmıştır.
 
İhraç kararlarına karşı hiçbir başvuru yolunun olmamasının yarattığı hukuki kriz, önüne on binlerce başvuru gelen AİHM’in de içinde olduğu bir pazarlık süreci sonucu bir oyalama mekanizmasıyla aşılmaya çalışılmış ve 685 Sayılı KHK ile OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu kurulmuştur.
 
OHAL İnceleme Komisyonuna bazı kanun hükümlerini geçersiz kılma yetkisi verilerek hukuksuzluk devam ettirilmiştir. Bir idari organa yargı yetkisi verilmiş, kişilerin savunması dahi alınmayarak bu yönüyle yargının da üzerine çıkarılmıştır!
23 Ocak 2017 günü 685 sayılı OHAL KHK’si ile iki yıllık süre içinde kamudan ihraç edilmiş yüz binlerce kamu emekçisinin ihraç başvurularını değerlendirmek ve karar altına almakla görevlendirilmiş olmasına rağmen aradan neredeyse 4 yıl geçmiş, Komisyon hala 16.050 dosyayı karara bağlamamıştır.
Karara bağladığı dosyaların %88,5’ini ise ret etmiştir. Başvurusu ret edilenlerin itiraz ettiği İdare Mahkemeleri de Komisyonun hızıyla karar almakta olup yıllara yayma görevini devam ettirmektedirler.
 
Değerli Basın Emekçileri,
Oyalama diğer faşizan, hukuk dışı politikalarla da birleşerek işkenceye, cezalandırmaya dönüştürülmüştür. Dört bir yandan kuşatmaya dönüştürülen bu cezalandırma politikası nedeniyle insanlar yaşamlarını yitirmiş, ağır hastalıklara yakalanmış, tedavi olanağı dahi bulamamışlardır. Yurtdışında tedavi görenler pasaport yasağı nedeniyle gidememiş, hastalıkları ilerlemiş, yaşamlarının geriye kalan kısmını yatağa bağımlı halde geçirenler olmuştur.
20 Temmuz sonrasında özel kurumlardan ihraç edilenlerle birlikte toplam 150 bin kişi işinden edilmiştir. Bu süreçte yaklaşık 100 kişi intihar etmiş, 600 kişi çeşitli nedenlerle yaşamını kaybetmiş,30 kişi Meriç sularında boğulmuş, Türkiye ortalamasının 30 katı üzerinde KHK lılar arasında boşanma yaşanmış, KHK lılara tapuda şerh düşülmüş, kredi kartları iptal edilmiş ve hiç bir işte çalışmalarına izin verilmemiştir.
Komisyon, son resmi açıklamasını 2 Ekim 2020 tarihinde yapmıştır.02.10.2020 tarihi itibari ile Komisyona yapılan başvuru sayısı 126.300’dür. Komisyon tarafından verilen karar sayısı (110.250) dikkate alındığında, incelemesi devam eden ve halen karara bağlanmayan 16.050 başvurunun 2.441’i KESK’lilere aittir. Oransal olarak %15’e denk gelmektedir. Tüm başvurulardan hala %13’ünün karara bağlanmadığı göz önüne alındığında kalan dosyalar içerisindeki KESK’lilerin oranının yüksekliği bilinçli bir geciktirme ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
20 Temmuz sonrasında özel kurumlardan ihraç edilenlerle birlikte toplam 150 bin kişi işinden edildi. Bu süreçte yaklaşık 100 kişi intihar etti, 600 kişi çeşitli nedenlerle yaşamını kaybetti.30 kişi Meriç sularında boğuldu.Türkiye ortalamasının 30 katı KHK lılar arasında boşanma yaşandı.KHK lılara tapuda şerh düşüldü.Kredi kartları iptal edildi.Hiç bir işte çalışmalarına izin verilmedi.
Bu vesile ile bir kez daha çağrıda bulunuyoruz; süreç daha fazla uzatılmamalı, hukuksuzca ihraç edilenler derhal görevlerine iade edilmelidir! Hukuken de aklanan Barış Akademisyenlerinin başvuruları kabul edilerek işlerine, kürsülerine, öğrencilerine dönmelerinin önü açılmalıdır.
 
Değerli Basın Emekçileri,
-İhraç dosyalarında da bir kez daha görüldü ki, devlet tüm vatandaşlarını fişlemektedir..
-Güvenlik soruşturması ve arşiv kaydı araştırması adı altında Kişisel Verilerin Korunması başta olmak üzere temel insan hakları hiçe sayılmaktadır.
-Kamu kurumlarında mülakatla ya da açıktan atamalarla yapılan işe alımlarda donanım ve gerekli özellikler itibari ile uygun olan başvurucular arşiv kaydı araştırması ve güvenlik soruşturması yöntemiyle elenmektedir.
-Son yıllarda kamudaki dönüşüm ile bir yandan kamu hizmetleri özelleştirilerek sermayeye yeni sömürü alanları açılırken bir yandan da AKP-devlet bütünleşmesi tamamlanmak istenmektedir. Arşiv kaydı araştırması ve güvenlik soruşturması bu hedefe ulaşmak için bir yöntem olarak kullanılmaktadır.
-657 sayılı Kanunun 48. maddesine eklenen düzenleme ile güvenlik soruşturmaları ve arşiv kaydı araştırmaları kanuni bir kılıfa büründürülmek istenmiş, AYM kararıyla hukuksuzluk bir süreliğine de olsa durdurulmuştur.
 
Ancak hukuksuzluğu bir yönetim biçimi olarak hayata geçiren iktidar her fırsatta konuyu yeniden gündeme getirmekte, torba yasalar içerisine sıkıştırarak Meclis gündemine taşımak istemektedir.
KESK’li emekçiler olarak; bu girişimlerden vazgeçilmesi, liyakatsiz atamaların ve kadrolaşmanın temel yöntemi olarak kullanılan, tek parti ve polis devleti uygulaması olan arşiv kaydı araştırması, güvenlik soruşturması, fişleme gibi uygulamaların derhal sonlandırılması çağrımızı yineliyoruz.
Kamuda işe alımda “Güvenlik soruşturmaları” adı altında yaşanan keyfilik, ayrımcılık ve haksızlıklara son verilmelidir.
Değerli Basın Emekçileri,
-İktidar ortakları iktidarda kalma ve kendi iktidarlarını mutlaklaştırma amacıyla en temel insan hak ve özgürlüklerini yok sayarken en ufak bir vicdani sorumluluk dahi duymamaktadır.
-İnsanlığa dair temel değerleri kendi kişilik ve siyasal yapılarında eritmiş olduklarından tıpkı 12 Eylül, tıpkı 28 Şubat generalleri gibi kurdukları düzenin bin yıl süreceğini sanmaktadırlar.
Oysa eminiz ki, iktidar ve onun atadığı komisyon tüm bu yaşananların hesabını vicdanen olmasa da hukuken er ya da geç verecektir. Çünkü aileleriyle birlikte yüzbinlerce insanın anayasal haklarının ellerinden alınarak açlık ve sefalete mahkûm ettirilerek sisteme biat ettirilmeye çalışılması insanlık suçudur ve bunun hesabını vereceklerdir.
-Komisyon ve idare mahkemeleri eliyle süreci uzatma bir şeyi değiştirmeyecektir; KESK’liler dün olduğu gibi bugün de iktidar politikalarına biat etmeyecek, boyun eğmeyecektir. Askıya çıkardıkları ekmekleri almayacak, ellerinden aldıkları ekmeğin mücadelesini vereceklerdir. Açlıkla terbiye etme politikaları karşılık bulmayacaktır.
-Hukuka ve uluslararası sözleşmelere aykırı, etkin olmayan, denetlenemeyen, kendisini anayasa ve yasalar üstü gören, hükümetin bir organı gibi çalışan ve idari bir mekanizma olan OHAL Komisyonu derhal lağvedilmelidir.
-Haklarında memuriyeti engelleyen herhangi bir kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan, hukuken suç olmayan gerekçelerle ihraç edilen tüm kamu görevlileri bütün haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmedir.
-Hukuksuz ihraçlardan dolayı mağdur olan tüm kamu emekçilerinin maddi, manevi hak kayıpları karşılanmalıdır.
-Bunlar gerçekleşinceye, ihraç kamu emekçilerinin mağduriyetleri giderilinceye ve hukuksuz ihraç edilen tüm kamu emekçileri görevlerine iade edilinceye kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.
 
BİZ KAZANACAĞIZ, GERİ DÖNECEĞİZ! 21.11.2020
BASINA VE KAMUOYUNA
2020-2021 Eğitim-Öğretim yılı 21 Eylül tarihinde pandeminin gölgesinde başladı. Salgın nedeniyle online uzaktan başlayan öğretim bugüne kadar sıkıntılarla devam etti. Birçok öğrencimiz uzaktan erişim imkanına sahip değildi. Bilgisayar, tablet, cep telefonu, internete ulaşım gibi uzaktan eğitim materyallerine sahip değillerdi. Bu durumu birçok defa dile getirmiştik. Özellikle yoksul emekçi mahallelerindeki öğrenciler, ciddi bir şekilde uzaktan eğitim sürecinde eğitim hakkını kullanamamıştı. Birçok öğrencimizin, başta meslek liselerinde okuyan öğrencilerimiz, bu dönemde çalışmak zorunda kalmış, kız öğrencilerimiz çocuk yaşta evlenmek zorunda bırakılmıştır.
 
Devlet okullarında yüz yüze eğitime geçilmesini hep savunduk. Okulların yüz yüze eğitime hazır hale getirilmesinin hangi şartlarda mümkün olduğunu kamuoyuyla paylaşmıştık. Bir kez daha vurgulamak gerekirse, okullara yeterli ödenek ayrılmasını, hijyen koşullarının sağlanmasını, sınıfların salgın koşullarına uygun hale getirilmesini ve ortaya çıkacak öğretmen ve yardımcı personel ihtiyacının yeni atamalarla karşılanmasını talep etmiştik.
Bu şartların hiçbiri gerçekleşmeden seyreltilmiş ve devirli olarak önce ilkokul 1. sınıflar ve lise 12. sınıflar eğitim öğretime geçti. Daha sonra kapsam genişletilerek ilkokul 2, 3, 4. sınıflar ile 9. Sınıflar yüz yüze eğitime geçtiler. Jandarma bölgesinde kalan kırsal kesim okulları ise bütün öğrencileri ile birlikte tam gün eğitim-öğretime geçmişlerdir. İlk vakalarla da kırsal kesimde tam gün eğitime geçen okullarda karşılaştık. Daha sonra şehir merkezindeki okullara yayılarak Covid-19 vakaları sıklaşmaya başladı.
Bu Süreçte Eğitim kurumlarından aldığımız Covid-19 pozitif ve temaslı sayısına bakarak diyebiliriz ki; toplum sağlığı ciddi bir tehditle karşı karşıya bırakılmaktadır. Bu tablonun asıl sorumluları bilgileri ve verileri toplumla doğru ve şeffaf bir biçimde paylaşmayanlar salgının yayılımına neden olan yöneticilerdir.
Aldığımız bilgiler üzerinden tespit edebildiğimiz sorunları kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
 Okullarda pandemiye yönelik tedbirler yeterince alınmamıştır. Ödenek yetersizliği, hijyen koşullarını olumsuz etkilemiş ve personel eksikliği her okulda hissedilmiştir.
 Her okul kendi olanakları ile pandemiye karşı tedbir alarak yüz yüze eğitimi sürdürdüler
 Bazı okullarda salgın koşulları dikkate alınmadan yapılan öğrencilerin sabah toplanması ve idarecilerin dakikalarca bu çocuklara hitap ettikleri görülmüş, özellikle resmi törenlerde salgın koşulları dikkate alınmadan yapılmıştır. Velilerin de öğrencilerini okula bıraktığı ve okuldan aldığı saatlerde sosyal mesafeye dikkat etmeden toplu halde bulundukları görülmüştür.
 Hemen hemen her gün bir okuldan Covid-19’ a yakalanan öğretmen ve öğrencilerin haberini almaya başladık.
 Öğrenci dilekçe vererek yüz yüze eğitime katılmama hakkına sahip olmasına kaşın öğrencilerin yüz yüze eğitime katılımı uzaktan eğitime göre iki kat daha fazla olmuştur.
 Yüz yüze eğitimle birlikte uzaktan eğitim de devam etmiş, ancak öğrenci katılımı mahallelerin sosyo-ekonomik seviyesine göre farklılık göstermiştir. Yoksul emekçi mahallerinde öğrencilerin uzaktan eğitime katılması, sosyo-ekonomik seviyesi yüksek olana mahalle okullarına göre çok düşük kalmıştır.
 Yine de ortalama bir değer alırsak uzaktan eğitime katılım %30 lar civarında gerçekleşmiştir.
 Çok sayıda öğrencimiz uzaktan eğitim sürecinde devam zorunluluğu olmadığı için çalışmak zorunda kalmıştır.
 Ekonomik imkanı olan valiler çocuklarını özel okullara, dershanelere, etüt merkezlerine göndererek öğretim açıklarını kapatmışlardır. Ekonomik olanaklara sahip olmayan çocuklarımızın eksikleri halen devam etmektedir. Eğitim, parası olanın yaralandığı bir hizmet haline gelmiştir.
 Cumhurbaşkanlığın genelgesinde açık hükümlerin bulunmasına rağmen bazı ilçe ve okullarımızda kronik rahatsızlığı olan 60 yaş üzeri eğitim çalışanları idari izinli sayılmasına rağmen yüz yüze eğitime çağrılıp sağlıkları riske edilmiştir.
Değerli Basın Mensupları,
İlerleyen tarihlerde pandeminin seyrinin ne olacağını kestirmek oldukça güçtür. Öğretmen ve öğrencilerimizin sağlığı açısından yüz yüze eğitime ara verilmesi olumlu olmakla birlikte, uzaktan eğitimde yaşanan sıkıntıların çözülmemiş olması bir olumsuzluktur. Her öğrencimizin internet, bilgisayar, tablet gibi uzaktan eğitme ulaşacağı materyaller karşılanmalıdır. Müfredat acilen yeniden gözden geçirilerek günün şartlarına uygun hale getirilmelidir. Öğretmenlerin uzaktan eğitimde kullanacakları gerekli doküman ve diğer materyaller geliştirilmeli, acilen öğretmenlere ulaştırılmalıdır. Bu süreçte Eğitimde yaşanan fırsat eşitsizliği emekçi aile öğrencilerinin aleyhine açılmamalıdır. Devlet tarafından gerekli tedbirler alınmalı, eğitimde tam bir eşitlik sağlanmalıdır.
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına
Hüseyin KAYA
Şube Başkanı
Son Düzenlenme Pazar, 22 Kasım 2020 14:24

Değerli basın ve Kamuoyuna;

Milli Eğitim Bakanlığı okullarda her eğitim kademesinde yüz yüze eğitime ara vermiştir.  MEB Temel Eğitim Genel Müdürlüğü 20 Kasım 2020 tarihinde, resmi ve özel tüm okul öncesi eğitim kurumlarının (ana sınıfı, anaokulu, uygulama sınıfları) 23 Kasım 2020 tarihinden itibaren haftada 5 gün yüz yüze eğitim yapacağını, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından imzalanan bir yazı ile bildirdi.

MEB' in bu kararına karşın okul öncesi eğitimde yüz yüze eğitime devam etme kararı ne eğitim bilimine, ne de sağlık koşullarına uygun değildir.

Öncelikle okul öncesi eğitim kurumlarının eğitim kurumu olduğu, okul öncesi öğretmenlerinin de bakıcı olmadığının altının çizilmesi gerekmektedir.  Bu karar okul öncesi eğitimine verilen önemden dolayı alınmamıştır. Çalışan anne, babaların çocuklarına bakacak bir yer bulamasından kaynaklıdır. Burada amaç anne,  babaların çalışmalarına devam etmesidir.

 

Bu durumun çözümü okul öncesi eğitimin devam etmesi değil, çalışan anne, babalara ücretli izin verilmesinden geçer.

MEB okul öncesi eğitime önem veriyorsa; okul öncesi eğitimi ücretsiz ve zorunlu hale getirmelidir. Okul öncesi çocuklarımızın sağlığı tehlikeye atılamaz. Okul öncesi öğretmenleri çocuk bakıcısı değil,  eğitimcidir.

Eğitim Sen, bu kararın geri alınması için MEB’e başvuru yapacak, gerekli görüşmeleri gerçekleştirecektir.

 

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına

Hüseyin KAYA

Şube Başkanı

Son Düzenlenme Pazar, 22 Kasım 2020 14:26

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Hüseyin KAYA Çukurova Üniversitenin online düzenleyeceği sınavlarla ilgili değerlendirmede bulundu. Kaya; "Çukurova Üniversitesi Online Sınav Kararını Gözden Geçirmeli!"dedi

Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü sınav yönergesinde yeni değişiklikler yapmıştır. Sınav üniversite dışında anlaşma sağlanan bir firmanın hazırladığı program üzerinden gerçekleştirileceği anlaşılmaktadır. Ç.Ü. tarafından Yayınlanan Yönergeye göre sınavlar online yapılacak, kamera ve mikrofonlar açık tutulacaktır. Sınav süresince öğrencilerin kayıt altına alınacağı, bu kayıtların saklanacağı anlaşılmaktadır. Bu durum temel insan haklarına uygun olmadığı gibi ileride güvenlik ve hukuki sorunları beraberinde getirecektir.

Sınav sırasında boş bırakılan sorulara yeniden dönüş yapılamayacağı, bu durumun da sınavın objektif ve güvenilir ölçme ve değerlendirme kriterlerine uygun olmayacağı anlaşılmaktadır.

Öğrenciler cep telefonuyla ve benzeri cihazlarla sınava giremeyecektir. Sadece bilgisayar üzerinden sınava katılabilecekler, bu durumda bilgisayar ve diğer gerekli ekipmanları olmayan öğrencileri zor duruma sokacaktır. Ayrıca yönergede öğrencilere yüz yüze sınava girme imkanı tanınmaktadır.

Öğrencilerin büyük bir bölümünün il dışında olduğu gerçeğinden hareket edersek bulundukları illerde kamu kurumlarında sınava girebilirsin denmektedir. Bu kurumlarda da sağlık koşullarının nasıl sağlanacağı da belirsizdir.

Sınava bu şekilde katılmak istemeyen öğrencilere sunulan çözüm ise “kayıt dondurmaları” olmuştur.  

Üniversite öğrencilerinin bu sınav yönergesine yönelik tepkilerini anlıyor ve haklı buluyoruz. Çukurova Üniversitesi Rektörlüğünün ilan ettiği sınav yönergesini iptal etmesini, hiçbir öğrencimizin mağdur edilmeden sağlık koşulları da dikkate alınarak objektif bir ölçme ve değerlendirme yapılmasını bekliyoruz.12.11.2020

 

Hüseyin KAYA

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı