egitimsen

egitimsen

Pandeminin ülkemizde de yayılmasının üzerinden geçen bir yılı aşkın süreye rağmen AKP ve MEB’in alınması gereken tedbirler konusunda eğitim emekçilerinin ve eğitim bileşenlerinin talep ve önerilerine kulaklarını tıkaması, 15 Şubat’ta köy okullarında, 2 Mart’ta diğer bütün bölgelerde başlayan yüz yüze eğitimin çok riskli bir sürece dönüşmesine yol açmıştır.
Bir yanda ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmen, enflasyon karşısında maaşları eriyen eğitim emekçileri varken, diğer yanda MEB için günlüğü 2 bin 160 liradan koruma araçları yeniden kiralanmaktadır. Demokratik hak arama ve basın açıklaması yapmanın önüne her tür engel çıkarılırken “lebalep kongreler”in yapıldığı ve her kongreden sonra o ilde vakaların patladığı bu dönemde, okullarımızdaki vaka artışları ne MEB’in ne de iktidarın umurundadır.
 
Tüm eğitim bileşenleri kaygıyla okula giderken ve hemen her gün bir yerlerde bir okul kapatılırken; öğrencilerimize, öğretmenlerimize, hizmetli ve memurlarımıza pozitif ya da temaslı teşhisi konulurken; MEB her şeyin yolunda olduğu algısıyla, yüz yüze eğitime katılımın ne kadar yüksek olduğunu açıklamaktadır. Birçok il ve bölge kırmızıya dönerken hiç rahatsızlık duymadan yapılan bu açıklamalar Bakanlığın duyarlılıktan ne denli uzak olduğunu ortaya koymaktadır.
 
Pandemi sürecinde eğitim politikalarını doğru yürütebilmek için demokratik mekanizmalar oluşturmak, sendikalarla, veli dernekleriyle, öğrencilerle iletişim halinde olmak ve yapılan önerileri ciddiyetle ele alarak planlamalara dâhil etmek olmazsa olmazdır. Ancak mevcut iktidarın otoriter ve anti-demokratik yaklaşımları sonucunda her karar tepeden alınmış ve ikide bir kararlar değiştirilerek, eğitim süreci içinden çıkılmaz bir hale sürüklenmiştir. Aşı ve diğer tüm tedbirler alınmadan yüz yüze eğitime başlanmamasına, tedbirler alındıkça hangi kademeler de başlanması gerektiğine, yazılı sınavların iptaline, sağlıklı ulaşımın sağlanmasına dair yapılan önerilerin hiçbiri iktidarın ve bakanlığın gündemine girmemiştir. Ortaya çıkan olumsuz tablonun sebebi bu otoriter ve tek merkezci yaklaşımdır.
Yüz yüze eğitimin nitelikli bir şekilde yürütülebilmesi için eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler açısından eğitim-öğretim ortamlarının sağlıklı ve güvenli olması gerekmektedir. Bu güven duygusu onların eğitim ortamlarındaki psikolojik ve duygusal yeterlilikleri için önemlidir. Salgının giderek yükseldiği koşullarda eğitim emekçilerinin desteklenmesi gerekirken, halen aşı planlamasında 2. aşamanın 7. sırasında gösterilmeleri ve bir türlü öne alınmamaları, hem eğitim emekçileri hem de tüm eğitim bileşenleri açısından çok ciddi riskler barındırmaktadır.
Sendikamızın MEB’e yaptığı çağrılar, Sağlık Bakanlığı’na yaptığı başvurular olumlu sonuçlanmamıştır. MEB bu konuda harekete geçip Sağlık Bakanlığı ile ortak bir planlama yapıp kamuoyuna duyuracağına, kendisine başvuran eğitim emekçilerine “Sağlık Bakanlığı’na başvurun” demektedir.
Sağlıklı ve güvenli bir ortamda öğrencilerin eğitim hakkını ve tüm eğitim emekçilerinin çalışma hakkını önemsemeyen bir Bakanlık ve iktidarla karşı karşıyayız. Öyleyse yeniden hatırlatalım; 15 Şubat’tan 4 Nisan’a kadar toplam pozitif ve temaslı öğretmen sayısı 2558, öğrenci sayısı 3379, hizmetli-memur personel sayısı ise 246’dır. 15 Şubat-4 Nisan arasında eğitim alanında hayatını kaybedenlerin sayısı 16’ya ulaşmıştır. Bu rakamlar buz dağının sadece görünen yüzüdür. Sendikamıza ulaşan sınırlı bilgilerle ortaya çıkan bu tablo bile tehlikenin boyutunun ne düzeye geldiğini gösterirken, elinde tüm veriler olan MEB ise ısrarla sayıları gizlemekte ve herhangi bir açıklama yapmamaktadır.
Bir 1 kişi, ayakta, açık hava ve şunu diyen bir yazı 'SEYHAN MERYEM ABD' GITLY AȘI TEDBİRLER ALINMADIĞI NEREDE YÜZ YÜZEEĞİTİM ERTEL ERTELENS ENS EĞİTİM SEN ADANA ŞUBESİ' görseli olabilir
Önü alınamaz bir şekilde vakalar ve hasta sayıları tüm Türkiye’de hızla yükselirken eğitim alanında hiçbir tedbir alınmaması, yüz yüze eğitimin sürdürülebilirliğini tehlikeye atmaktadır. Yapılan çağrılara rağmen başta aşı olmak üzere önlemler noktasında bir hazırlık gözükmemektedir. Tüm toplumumuzun sağlığı tehdit altındayken, sağlık örgütleri ve bilim insanları, sağlık hizmetleri, belediye temizlik hizmetleri ve gıda satışı dışında, gelir güvenceli 28 günlük kapanmayı önermektedir. Her şey yolundaymış gibi hareket eden MEB’in yüz yüze eğitimin sağlıklı ve güvenli şekilde devamını sağlayacak bir gücünün ve iradesinin olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır. “Eğitim, önlemler alınarak yüz yüze yapılmalıdır.” diyen bir sendika olarak, yüz yüze eğitimin ertelenmesini, aşılamaların hızlanmasını ve tüm tedbirlerin alınmasını talep ediyoruz. Ölümle sonuçlanmasa dahi yaşı ilerlemiş veya bünyesi zayıf bireylerin vücutlarında kalıcı hasarlar bırakan Covid-19 salgınında, eğitim bileşenlerinin yaşamı ve sağlığı tehlikeye atılamaz ve bu riskli durum daha fazla sürdürülemez.
Pandemi koşullarında çalışan bütün emekçiler gibi biz eğitim emekçileri de ciddi risk altındayız. Anasınıfı, ilkokul, özel eğitim merkezleri gibi küçük yaşta olan ve engelli öğrencilerimizin eğitim öğretim gördüğü okullarda, her türlü ihtiyaçlarına eğitimci emekçisi yardımcı oluyor. Bu örnek bile tek başına ne kadar büyük bir risk altında olduğumuzun göstergesidir.
Mevcut koşullarda yüz yüze eğitimin ertelenmesi ve sıralayacağımız tedbirler gecikmeksizin hayata geçirildikçe kademeli olarak yeniden başlaması hayati bir önem kazanmıştır.
Bir bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar, açık hava ve anıt görseli olabilir
Taleplerimiz:
• Eğitim emekçilerinin iki doz aşılanması süreci hızla tamamlanmalıdır.
• Eğitime ek bütçe oluşturulmalı, sağlıklı ve güvenli bir eğitim için ihtiyaç duyulan kadro atamaları yapılmalıdır.
• Seyreltilmiş sınıf uygulamasını ortadan kaldıracak düzenlemeler yapılmamalıdır.
• Maske ve hijyen malzemeleri konusunda sürekli ek takviyelerin yapılacağı bir düzenleme mutlaka planlanmalıdır.
• Kalabalık okullarda, öğretmenler odası sayısının artırılması konusunda çalışma yürütülmelidir.
• Kalabalık okullarda öğrenci ve öğretmen tuvalet sayılarının artırılması için çalışma yapılmalıdır.
• Okullarda bir sağlık görevlisine gereksinme bulunmaktadır, bu ihtiyaca dönük çalışma yürütülmelidir.
• Okullarda uygulanması gereken tedbirleri düzenli olarak denetleyecek ve eksikliklerin giderilmesi için çalışma yürütecek görevlendirmeler yapılmalıdır.
• Eğitim bileşenlerinin sağlıklı ulaşımı için valilikler ve yerel yönetimlerle birlikte kapsamlı bir planlama hızla hayata geçirilmelidir.
• Alınan önlemlerin kapsamı genişledikçe okullarımız kademeli olarak açılmalı, yaşamın tüm alanları kademeli bir şekilde normalleşme kapsamına alınmalıdır.
Eğitim Sen olarak tüm eğitim emekçilerinin, öğrencilerimizin ve velilerimizin güven duygusu içinde yüz yüze eğitime devam edebilmeleri için aşı ve diğer tüm tedbirlerin bir an önce hayata geçirilmesi yönünde çalışmalarımızı arttırarak devam ettireceğimizin bilinmesini istiyoruz. Eğitim bileşenlerinin en temel hakkı olan sağlıklı ve güvenli bir eğitim ortamı için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Kapitalist Barbarlığa Karşı: 1 Mayıs Birlik, Mücadele, Dayanışma!
Emekçilere Kölelik ve Ölümü Dayatan Kapitalist barbarlığa Karşı; 1 Mayıs’ta UMUT Yan Yana!
“Bütün iyi kitapların sonunda
Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
Meltemi senden esen
Soluğu sende olan
Yeni bir başlangıç vardır”
Edip Cansever
Bir yazı görseli olabilir
 
Bir yazı görseli olabilir
 
Bir yazı görseli olabilir

Covid 19 tedbirleri kapsamında Bilim Kurulunun tavsiyeleri sonucunda yüz yüze eğitimin ertelenmesi ve uzaktan eğitime geçişle ilgili bazı yeni kararlar alınmıştır. Buna göre okul öncesi eğitim kurumları, ortaokulların 8. Sınıfları ile lise 12. Sınıflar hariç bütün eğitim kademelerinde yüz yüze eğitime ara verilmiştir. Salgının geldiği ürkütücü boyutlar düşünüldüğünde bu durum olumlu bir gelişme olarak algılanabilir. Aynı zamanda bu durum, bir yıldan fazla süredir pandeminin koşullarında yaşadığımız düşünüldüğünde, gerekli önlem ve tedbirlerinin alınmadığının da itirafıdır. Biz eğitim emekçilerinin tamamının biran önce aşılanması gerektiğini söyledik söylemeye devam ediyoruz.

 

Okulların yüz yüze eğitime kapatıldığı günler doğru değerlendirilmeli, pandemiyle ilgili gerekli bütün tedbirler alınarak, yüz yüze eğitime biran önce yeniden geçilmelidir. Bunun için son günlerde yaşadığımız yanlış uygulamalardan vazgeçilmelidir. Sadece sınıf öğretmenlerinin aşı kapsamına alınması, lise, ortaokul öğretmenlerinin ayrıca okullarda görev yapan rehber öğretmenler, idari kadro, hizmetliler ve diğer yardımcı personellerin aşı kapsamı dışında bırakan uygulamalardan vazgeçilmelidir.

Okulların kapalı kaldığı süre boyunca eğitim öğretimde görev yapan bütün bileşenlerin aşılanmasının tamamlanmasını bekliyoruz.

15 Nisan Perşembe gününden itibaren uygulanacak bu kararların MEB yetkililerince iyi değerlendirmesini, okulların bir daha yüz yüze eğitime ara vermemesi için aşı başta olmak üzere bütün tedbirlerin alınmasını bekliyoruz.

Köy Enstitülerini Anlamak Söyleşi ve Müzik Dinletisi
17 Nisan 2021 Cumartesi Saat:16.30-18.30 arasında ZOOM üzerinden gerçekleştirilecektir. ZOOM link ve şifresi mesaj olarak gönderilecektir.
Moderatör
Seçil Sönmez

Eğitim Sen Adana Şube Eğitim Sekreteri


Katılımcılar
Porf. Dr. Adnan Gümüş (Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi)
Öğr. Gör. Andaç Çuhadar (Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi)
Fevzi Koca (Emekli Öğretmen 76-77 Töbder Adana Başkanı)


Join Zoom Meeting
https://us02web.zoom.us/j/87088954087...
Meeting ID: 870 8895 4087
Passcode: 037684 

Bir 4 kişi ve şunu diyen bir yazı 'Sekreteri Kóy EnsÈitülerini Anlamak Söyleşi ve Müzik Dinletisi moderatör Seçil Sönmez Eğitim Sen Adana Şube Aatrs Öğr. Gör. Andaç Çuhadar Prof. Dr. Adnan Gümüş Öğretmen Fevzi Koca zoom Meeting 1D: 870 8895 4087 Passcode: 037684 BGİTİM SEN 17 Nisan SAAT Cumartesi, 2021 16.30 -18.30 Bilim Emekçileri ADANA' görseli olabilir
İnsanca Yaşam Koşulları İçin
EK ZAM İSTİYORUZ!
 
Salgınla birlikte ekonomik kriz hız kesmeden devam ediyor. İşsizlik, esnek çalışma, düşük ücretlere mahkum edilme, emekçilerin gerçeği haline geldi. Temel tüketim mallarına yapılan zamlar alım gücü iyice azalan emekçilerin belini bükmeye başladı. Biz kamu emekçileri de bu durumdan etkileniyoruz. Ocak ayında aldığımız %7. 86 zam şimdiden eridi. Yüksek enflasyon karşısında yoksullaşmaya başladık. Temel harcama kalemlerinden kısmalar yaparak ay sonunu çıkarmaya çalışıyoruz. Gerçek enflasyonla mücadele ederken TÜİK’in açıkladığı veriler sanki bizimle alay edilircesine gerçeklerden bir o kadar uzak. Ne yazık ki maaşlarımıza TÜİK ‘in verileri ile zam yapıyorlar. Bu durumda bizi her gün biraz daha sefalete ve yoksulluğa itiyor. Artık bu aldatmacanın son bulması gerekiyor. Ülkeyi yöneten siyasal iktidar ekonomik kriz yok, tam tersi ekonomimiz rekor üstüne rekor kırıyor söylemiyle güllük gülistanlık bir ülke tablosu çiziyor. Buradan sesleniyoruz! Ekonomimiz rekor kırarken neden biz yoksullaşıyoruz. Neden ay sonunu getiremiyoruz. Çocuklarımızın ihtiyaçlarını neden sıraya koyarak, bazılarını hiç yerine getiremeyerek bütçemizden kısıtlama yapıyoruz. Biz emekçiler açısından mızrak çuvala sığmıyor. Milyonlarca insanın bıçak kemiğe dayandı dediğini biliyoruz. Sessiz çoğunluğun sesi olamaya devam edeceğiz. Yeter artık insanca yaşamak istiyoruz demeye devam edeceğiz. Siyasal iktidar 80 milyonun hakkını işçiye, memura, köylüye, kadınlara, gençlere, esnafa mı vereceğiz diyor. Soruyoruz. Bu 80 milyon bunlar değilse kimlerden oluşur?
Bir 2 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
Değerli Basın Emekçileri
Aşağıdaki konuların altını bir kez daha çizmek istiyoruz.
Kovid salgınıyla birleşen ekonomik krizin enkazı yine biz emekçilerin üzerine yıkılmak isteniyor. Kovid salgınına ayrılan kaynakları bahane ederek işçilere, kamu emekçilerine, esnafa, çiftçiye verecek kaynak yok diyorlar. Oysaki devletin resmi rakamları Türkiye’nin pandemi ile mücadelede vatandaşlarına en az nakit destek veren ülke olduğunu gösteriyor. Türkiye’de kovid salgını için toplam 52,7 Milyar TL kullanılmıştır. Bunun 44,2 Milyarı İşsizlik fonundan, 2,1 Milyarı toplanan bağışlardan elde edilmiştir. Devletin hazineden ödediği para sadece 6,4 Milyar TL’dir. Artık aldatılmak istemiyoruz.
Değerli Basın Emekçileri
 
Bir kez daha tekrar ediyoruz, ısrarcıyız.
- 2021 yılı için %3+%3 maaş artışı dayatılan ‘’TOPLU SÖZLŞEME’’ derhal yenilenmelidir.
- Maaşlarımız gerçek enflasyon oranında ek zam yapılmalıdır.
- Birinci vergi dilimi %15 ten %10’a düşürülmelidir.
- Yoksulluk sınırın kadar olan maaşlardan yapılan kesinti birinci vergi diliminde sabitlenmelidir.
- Temel tüketim mallarından alınan KDV kaldırılmalıdır.
- Asgari ücret vergi dışı bırakılmalıdır.
- Yoksulluk sınırı altında geliri olan emekçilerin elektrik, ısınma giderleri, doğalgaz, su, internet giderleri hazineden karşılanmalıdır.
Bir 3 kişi, ayakta duran insanlar, açık hava ve şunu diyen bir yazı 'လာ Yaşam Koşulları İçin ZAM İSTİYORUZ 1995 BTS KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU' görseli olabilir
Artık yeter diyoruz. İnsanca yaşam koşulları için ilk etapta seyyanen 1000 TL ek zam istiyoruz.
Bir 2 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Kısaca “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 20 Mart 2021 tarihinde gece yarısı Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile feshedildi.
 
Bir süredir hakkında karalama kampanyaları yürütülen sözleşme ile ilgili olarak aslında aylardır teyakkuz halindeydik ve sözleşmeyi savunmaya yönelik eylemler, etkinlikler gerçekleştiriyorduk. Sözleşmenin kaldırılacağının iktidar sözcüleri tarafından gündeme getirildiği Temmuz ve Ağustos aylarında eylemliliklerimizle hükümete geri adım attırmıştık.
Türkiye toplumunun yüzde 64’ünün iptaline alenen karşı çıktığı araştırmalara da yansıyan sözleşmeyi feshetmek, milyonlarca kadının hayatının ve milyonların ortak iradesinin tek adamın bekasına kurban edilebileceğinin ilanıdır. On yıl önce İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülke olmakla övünen iktidar, bugün sözleşmeden çıkarak kadınlara vermiş olduğu şiddeti önleme, şiddete maruz kalanları koruma, failleri gerektiği şekilde cezalandırma sözünü yerine getirmekten vazgeçtiğini tüm dünyaya ilan etmiş oldu.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı kararıyla çekilmesinin hemen ardından Sözleşme’yi savunmak ve kararı protesto etmek üzere sokaklara döküldük, Türkiye’nin hemen her ilinde basın açıklamaları, yürüyüşler gerçekleştirdik. Bir yandan da sendikalardan, odalardan, demokratik kitle örgütlerinden Sözleşme’den çıkılmasını protesto eden açıklamalar geldi.
Kadınlar karara karşı eylemlerini sürdürürken Türkiye’nin Sözleşme’den çıkması Dünya çapında da ses getirdi. Uluslararası kadın örgütleri, farklı ülkelerden kadınlar, sanatçılar, ünlüler de Türkiye kadınlarına dayanışma mesajları gönderdiler.
Bir 4 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
Sözleşmeden çıkıldığının ilanının ardından kadına yönelik şiddet vakalarında ve kadın cinayetlerinde gözle görülür bir artış da yaşandı. Öyle ki aynı gün içinde 6 kadın cinayeti birden gerçekleşti.
Yine Sözleşmeden çıkılmasının ardından kadınlardan, avukatlardan, kadın derneklerinden karakolların şiddet vakalarında şikayet kabul etmediğine, yargıçların 6284 sayılı kanuna göre verecekleri tedbir kararlarında yasaya aykırı şekilde delil aradıklarına, önleyici ve koruyucu tedbir talepleri reddettiklerine dair bilgiler gelmeye başladı.
Her ne kadar Emniyet Genel Müdürlüğü karakollarda kadınların geri çevrilmesine, koruma kararlarının uygulanmamasına yönelik ortaya çıkan haberlere “gerçek dışı” dese de bu iddiaların bizzat yaşanan gerçekler olduğu yapılan somut haberlerle de desteklendi: Örneğin;
 
• Adana’ da Savcılıktan alınan “Şikayetçinin uzaklaştırma taleplerinin karşılanmasına” ve “Şikayetçinin can güvenliğinin sağlanması için gerekli önlemlerin alınması” kararına karşı bir kadının uzaklaştırma talebi, kolluk tarafından “yapabilecekleri hiçbir şey olmadığını, devletin her kadının başına bir polis dikemeyeceğini” söylenerek uygulanmadı. Hatta ifadeyi alan polis memuru ‘Savcının talimatı beni bağlamaz. Nereye istersen oraya şikayet et’ dedi.
• Adana ve İstanbul Pendik’te şiddet ve tehdit nedeniyle karakola başvuru yapan kadınlar, “Artık o işlere biz bakmıyoruz, savcılığa ya da aile mahkemesine gidin, kanıt getirin” yanıtları aldılar.
• Adana’da mülteci bir kadın şiddet gördüğü erkekten uzaklaşmak için sığınma evine yerleşme talebinde bulundu, kadının talebi “Öncesinde şikayet yok” denilerek reddedildi.
• Dersim’de hakim, korucunun şiddetine ve tehdidine maruz kalan aile için “Delil yok” diyerek koruma kararı vermedi.
• İzmir’de zorla evlendirilmeye çalışılan bir mülteci kadının Mersin’deki sığınmaevi başvurusu aile mahkemesi tarafından “Suçun gerçekleştiği yerin kendi mıntıkalarına ya da görev alanlarına girmemesi.” gerekçesi ile reddedildi.
• Ankara’da N.Y. adlı kadın E.T adlı erkek hakkında 2 ay süreli uzaklaştırma kararı çıkarttı. Daha önceki eylemleri nedeniyle tehdit oluşturan erkek hakkında uzaklaştırma kararının uzatılması ve elektronik kelepçe talep eden kadının isteği mahkeme tarafından “Kadına şiddet uygulandığına yönelik herhangi bir emarenin olmadığı” gerekçesiyle reddedildi.
 
Anayasa’ya ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Sözleşme’den çekilme kararı verildikten sonra; kadına yönelik şiddet, taciz ve istismarın en önemli gündem maddelerinden biri olduğunu, çalışmaların şiddetle mücadelede sıfır tolerans ilkesi çerçevesinde yapılandırıldığını, iç hukuktaki düzenlemelerin yeterli olduğunu ve 6284’ün önemle uygulanacağını söyleyen hükümet yetkililerinin gerçekleri söylemedikleri, yaşanan bu tablodan da anlaşılmaktadır.
Bir bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
Bizler canımız pahasına da olsa bu hukuksuzluklara ve inşa etmek istediğiniz faşizme geçit vermeyeceğiz. Haklarımızı korumak için korkmadan, çekinmeden ve bıkmadan mücadele edeceğiz. Adana’da her Perşembe başka bir yerde eylemdeyiz. Kararınızı tanımıyor, sözleşmeye sahip çıkıyoruz.
İstanbul Sözleşmesi kalıcıdır, gidici olan erkek egemen zihniyetiniz ve sizsiniz!
 
Adana Kadın Platformu adına
Buket Altınok
Eğitim Sen Adana Şube Kadın Sekreteri
“Çalışma Hakkımı/İşimi İstiyorum” şiarıyla İstanbul’dan Ankara’ya yürüyoruz!
Değerli Basın emekçileri Demokratik kitle örgütlerimizin siyasi partilerimizin değerli temsilcileri ve 4 yıllardır KHK zulmüne OHAL zulmüne direnen KHK’lı yol arkadaşlarım sizleri KESK Adana şubeler platformu adına selamlıyor hoş geldiniz diyorum.
Konfederasyonumuz tarafından, OHAL KHK’leri ile yaşanan sorgusuz, sualsiz, hukuksuz ihraçlara dikkat çekerek, en başından beri bir OYALAMA aracı işlevi gören OHAL İnceleme Komisyonu’nun teşhirini, KHK ile ihraç edilen üyelerimizin 4 yıllık süreçte yaşadıkları sosyal/psikolojik sorunları merkezine alan bir çalışma yürütüleceği belirtilerek bu kapsamda 24-26 Mart 2021 Tarihlerinde; KESK YK üyeleri ve işkolları MYK’larının katılımıyla “Çalışma Hakkımı/İşimi İstiyorum” şiarıyla İstanbul’dan Ankara’ya yürüyüşümüz bugün İstanbul’dan başlamıştır.
Değerli Basın emekçileri ve değerli mücadele arkadaşlarım
Bu yürüyüşümüz; artık yeter haykırışıdır, yürüyüşümüz demokrasi ve adalet içindir, barışa dair umudu gerçeğe dönüştürmek eşitlik ve özgürlüğü sağlamak içindir. Bu yürüyüşümüz gerici kuşatmaya karşı laiklik ve aydınlık bir gelecek içindir, yürüyüşümüz çalışma hakkımız içindir.
KESK’li kamu emekçilerinin bu yürüyüşü, İstanbul sözleşmesi tek adamın kararıyla fesih edilemez hala yürürlüktedir. İstanbul sözleşmesinden vazgeçmiyoruz demek içindir. Satış sözleşmelerine karşı gerçek toplu sözleşme ve grev hakkımız içindir. Yürüyüşümüz hukuksuzca ihraç edilen KESK’lilerin, kamu emekçilerinin işe iade edilmesi OHAL komisyonunun lav edilmesi içindir. Bu yürüyüşümüz emeklilerimizin insanca yaşaya bileceği ekonomik, sosyal ve adil bir ortam içindir, bu yürüyüşümüz sermayenin pandemi koşullarında kod29 adı altında binlerce işçiyi işten atma ahlaksızlığına karşı kamu emekçilerinin ve işçilerin birlikte mücadele ve dayanışması içindir.
Değerli basın emekçileri
Bağlı tüm sendikalarımızın yürütme kurulu üyeleriyle birlikte KESK olarak tüm üyelerimiz haksızlığa uğrayan hukuksuzca ihraç edilen arkadaşlarımız, yokluğa sefalete mahkum edilen tüm kamu emekçileri için yürüyoruz.
Çocuklarına bir ekmek götürmek için inşaatlarda tehlikeli işlerde çalışırken iş cinayetine kurban verdiğimiz ihraç arkadaşlarımızı hatırlatmak için yürüyoruz. Bu vahşi ahlaksız vicdansız sömürü düzenine daha fazla dayanamayarak intihar eden emekçilerin vasiyetlerini yerine getirmek için KESK olarak yürüyoruz.
Yaşamlarını yitirdikten sonra AKP’ye bağlı OHAL komisyonu tarafından işlerine iade edilen onlarca KESK’li arkadaşımızın anılarına bağlılığımızı ifade etmek için yürüyoruz.
Anayasa mahkemesinde halklarında beraat kararı verilmesine rağmen halen bilinçli şekilde komisyonda dosyaları bekletilen bu ülkenin yüz akı yüz akımız barış akademisyenleri için yürüyoruz.
OHAL komisyonu başkanının kuruluş kanunumuzun gereği yargı kararları bizi bağlamaz yine KESK’lilere ilişkin dosyalarında bir şey yok yine de bekletiyoruz diyerek açıkça ayrımcılık ve hukuksuzluk yapıldığını itiraf etmesini teşhir etmek için yollara düştük yürüyoruz.
Anayasanın 49. Maddesiyle güvenceye alınan çalışma hakkımız, işimiz ve geleceğimiz için yürüyoruz. Yaşam hakkı ve eşitlik için yürüyoruz. Yürümeye devam edeceğiz.
Değerli Basın emekçileri
OHAL komisyonu denen oyalama ve onayla komisyonu süreci uzatmakla alenen ve bilerek suç işlemektedir. KESK’lilerin dosyalarını önemli bir kısmını sona bırakarak süreci işkenceye dönüştürüyor, ne kadar süründürürsek o kadar iyidir niyetiyle hareket etmektedir.
Bu iktidarın özelleştirme, güvencesizlik, performans, ayrımcılık ve gerici politikalar karşı geldiğimiz emekçilerin haklarını insanca yaşam koşullarını savunduğumuz için açıkça bizlerden hınç almaktadırlar.
Belli ki bizleri hala tanımıyorlar, Biz sadece KESK’lilerin değil kamu emekçilerinin gerçek temsilcileriyiz, Biz onurlu bir insan olarak yaşamın yolunun emek, demokrasi ve barış mücadelesinden geçtiğinin farkında olanlarız, biz hak verilmez alınır diyenlerden mücadele bayrağını devir alanlarız. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz şiarını yaşam felsefesi yapan KESK’lileriz.
Bir kez daha buradan sesleniyoruz biz çökmedik çökmeyeceğiz, biat etmedik etmeyeceğiz. Haklarımızdan yaşamlarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Haksız ve hukuksuz şekilde elimizden alınan işimiz iade edilince faşist baskılar son buluncaya kadar mücadelemizin devam edeceğimizi belirtiyoruz.
Yürüyüşümüz, 26 Mart 2021 Cuma günü Aile, Çalışma ve sosyal Hizmetler Bakanlığı önünde yapılacak basın açıklaması ile sonlanacaktır.
KESK Adana Şubeler Platformu adına
Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlalidir ve suçtur. Devletlerin görevi ise bu suçu oratadan kaldırmaktır. TBMM de oy birliği ile kabul edilmiş, kadınların yaşam hakkını güvence altına alan İstanbul sözleşmesini bir kararneme ile kaldırmak da kadınlara yönelik şiddet suçunun en ağır şeklidir.
 
Her gün en az dört kadının katledildiği, kadınlara yönelik cinsel, fiziksel, psikolojik, ekonomik her tür şiddetin katlanarak arttığı, erkek faillerin bir kravatla, namus diyerek, “reddedildim”, “boşanmak istedi, ailemi dağıtmak istedi” diyerek cezasız kaldığı ya da indirim aldığı yargı pratikleriyle şiddet adeta özendiriliyor. Böyle bir dönemde İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284 sayılı yasayı etkin uygulamak şöyle dursun, bu sözleşmeden çıkmanın yollarını arayan AKP+MHP iktidarı, kadınların iradesini ve taleplerini yok sayarak hukuksuzca, bir gece yarısı kararıyla sözleşmeden çekilmeyi tercih ediyor.
Bir 4 kişi ve ayakta duran insanlar görseli olabilir
 
Bu tercih açıktan kadın cinayetlerinin ardındaki politik saikleri de ortaya koyuyor. Patriyarkal kapitalizm ve siyasal İslamcı ideoloji birlikteliği, toplumsal cinsiyet eşitliğini reddederek kadını sadece erkek üzerinden ve aile içinde tanımlıyor. Kadınlara, LGBTİ+lara bağımsız ve eşit bir varoluş hakkı tanımıyor; bütün bu hak ihlallerini “müjde”, “ilerleme” diye yaldızlayarak kazanım gibi sunmaya çalışıyor.
 
Kadının bir tür mülk haline getirilmesine, kendisine her şeyin yapılabilir olduğu, erkeğin her arzusunu yerine getirmek zorunda olan köle olarak görülmesine değil, erkeklerin bu ayrıcalığını kaybetmesine içerleyen, eşitlik talebinden, eşitlikten tiksinenlerin “yatıştırılması” için sözleşmeden çıkılması ülkenin en fazla sayıda üyesi olan memur konfederasyonu tarafından övünç kaynağı haline getiriliyor.
 
“Milletin” sesine kulak verip “vahim bir hatayı” düzelten cumhurbaşkanına teşekkür edilen açıklamadan anlıyoruz ki, Memur Sen yönetimi milleti çok açık bir biçimde sadece kendi görüşünden olanlarla, iktidara biat edenlerle, toplumsal cinsiyet eşitliğinden, cinsel yönelimi heteroseksist normlara uymayanlardan rahatsızlık duyanlarla, onları insan görmeyenlerden müteşekkil. Çünkü bu toplumun en az yarısını oluşturan kadınlar her platformda sözleşmenin etkin uygulanması için seslerini yükselttiler. Buradan soruyoruz; Memur Sen yönetimi kadınları milletten saymıyorsa ne olarak görüyor? Nedir vahim olan hata? Erkeklerin kadınları “dövme”, “taciz, tecavüz” etme ayrıcalığını korudukları için attığı sevinç çığlıklarından biz hemcinsleri olarak utanıyoruz.
Bir 3 kişi ve ayakta duran insanlar görseli olabilir
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi yeterli gelmemiş olacak ki 6284 sayılı yasanın din-kültür-geleneklere uygun yapılandırılması için de çağrı yapmış Memur Sen kadın komisyonu. Demişler ki “Sözleşme’nin ulusal mevzuattaki uzanımı olan ve onun ruhuyla hazırlanan 6284 sayılı Kanun, ideolojik bakışın eseri olduğu için toplumsal dokumuzla uyumsuz ve kadını korumada etkisizdir.” Onlara göre erkeği kriminalleştirmeyecek, ve kadını aynı anda koruyacak yeni bir yasa olabilimiş.
 
Biz sizin bahsettiğiniz o kutsal aile örneklerini Melek İpek, Nimet AKGÜN, Fikriye ÖZBEK gibi nice kız kardeşimizin davalarında gördük.
KESK kadın meclisi olarak, konfederasyonumuza duyduğumuz gururla, göğsümüzü gere gere size sesleniyoruz. “Kazanılmış haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz, hukuki güvencelerimizin ortadan kaldırılmasına müsaade etmeyeceğiz.”
Bir bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
YAŞASIN KADIN MÜCADELESİ
YAŞASIN KESK
KESK KADIN MECLİSİ
Dönem sözcüsü
Buket ALTINOK