Cuma, 31 Ekim 2014

Bir maden kazası daha yürekleri dağladı. 18 can toprak altında. Bekleyişler inatla ve ısrarla sürüyor.  Acılar ve öfkeler kadınların, çocukların dudaklarından, gözlerinden bir başka yansıyor onları izleyen insan topluluklarına. Kazalara kader diyen bir anlayış karşısında işçi yakınlarının haklarını aramaları, hesap sormaları daha zor ve zahmetli görünüyor.

 

KAZA BÖLGESİNDEN HABERDE, KUŞ DA UÇURTULMUYOR. 

Heyetimizle kaza bölgesine giderken üç kez güvenlik güçleri tarafından durdurulduk. Madenci aileleri ise bir çadıra sığdırılmış onun dışında özellikle gazetecilerle iletişim yapması engellenmeye çalışılıyor.

Polisler, askerler, bakanlar ve korumaları bir başka görüntüye dönüştürmüş kaza bölgesini. Ailelerin gazetecilerle konuşmaları sınırlandırılmış, gazeteciler kaza bölgesini 100 metre öteden görecek bir şekilde konuşlandırılmış, bakanlar kendilerini bir müdürlük odasına atmış yöresel helva ve ekmeklerin tadına bakıyorlar. Konuklara da karınca kararınca ikram ediyorlar. Basına bir bilgi verilecekse arada sırada kaza bölgesini korumaları ile gezen bakanlar veriyor.

 

İŞÇİLERİN ÖLÜMLERİ, ÇALIŞMA KOŞULLARININ İLKELLİĞİ İLE PARALELLİK ARZEDİYOR

Fotoğraf kareleri her şeyi ne kadar anlatır bilemiyorum. Ama karelere yansıyan gerçeklikleri kendi gözlerimizle görünce bu bölgede yan yana dizilmiş diğer madenlerde olduğu gibi insan yaşamı sudan ucuz. İşveren kazanın “doğal afet” olduğunu belirtiyor. Ve bu açıklamaya Soma ve benzer kazaları “kader” diye açıklayan bir iktidarın bakanı tepki gösterebiliyor. Birbirlerinden yok farkları. Al birini, vur ötekine.

 

İşçilerin çalışma ortamlarını gezerken gözümüze çarpan en somut gerçeklik yer üstünün de bir o kadar güvenliksiz olduğudur. İşçiler yer altında ölüme ne kadar yakınsa yerüstünde de bir o kadar yakın.

 

KAZA BÖLGESİNDE İHH

AKP iktidarı basına ve kamuoyuna kaza ile ilgili her türlü çabayı gösterdiğini ifade ediyor. Ama ne ilginçtir ki devlet kaza bölgesinde kendi resmi kurumları ile her türlü ihtiyacı karşılamak yerine İHH üzerinden bazı ihtiyaçları karşılıyor. Kızılay'ın çadırı, İHH’nın TIR Mutfağı. İktidar kendi ile birlikte kaza bölgesine taşıdığı bu tür kurumları daha da meşrulaştırmak çabasında.

 

18 İŞÇİNİN YAŞAMINI ELİNDEN ALAN SUYUN TAHLİYESİNDEKİ DRAM

İşçileri yerin derinliklerinde ölümle buluşturan su çok cılız bir şekilde dışarıya tahliye edilmeye çalışılıyor. Suyun tahliyesi için kullanılan hortumların ucunda anneler, genç kızlar, çocuklar akan suya ağlayarak bakıyorlar. Suyun içinde bir umut arıyorlar. Ama su her geçen dakika daha da koyulaşarak, madenin o karanlık görüntüsünü yansıtarak akıyordu. Çünkü onlarda biliyor akan su, madene yeniden dolan suyu bile tahliye edemeyecek zayıflıkta.

 

ÖLÜMLERİN BİR NEDENİ DE ÖRGÜTSÜZLÜK

Soma, asansör kazası, Ermenek son zamanlarda kamuoyuna da yansıyan işçi ölümlerinin en dramatik olanları. Her ölümlü kaza örgütsüzlüğü yeniden gündeme getiriyor. İşçi sendikaları kazaların ardında zevahiri kurtarmak adına birkaç cılız açıklamayla sözde görevlerini yapıyorlar. Ama onlarda biliyor ki bu işin dolaylı olarak sorumluları da onlar. İşçi sendikaları var olan işçi sayılarını korumanın ötesinde son 10 yılda ciddi bir ilerleyiş kaydetmiş değil. İşçi ücretleri yerinde sayarken, toplusözleşmelerde komik artışlara evet denilirken, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında uzmanlaşmaya çalışılırken, örgütsüz işçilerin örgütlenmesi bir türlü ciddi gündem olamıyor. Bu durum da yeni ölümlere davetiye çıkarılıyor.

 Siyasal iktidardan işçi ölümlerini durdurması için bir beklentimiz yok. Ama İşçi konfederasyonları işçi ölümlerini azaltacak örgütlülüğü devreye sokmadığı sürece aynı derecede olmasa da işçi ölümlerinden dolaylı olarak sorumlu olacaklardır. 31.10.2014

Güven BOĞA

Eğitim Sen Adana Şube Hukuk Sekreteri

(Ermenek Gezi Heyeti Gözlemleri)