egitimsen

egitimsen

Seyhan Belediyesindeki Akdeniz Efsaneleri konulu Resim sergisini ziyaret ettik. Serginin açılmasında emeği geçen Ayber Hasturk öğretmenimize Genel Başkanımız Kamuran Karaca plaket verdi.

Ramazan Gürbüz (KESK)- Kamuran Karaca (EĞİTİM SEN) - Nihat Bayram (YAPI YOL-SEN)- Hamit Kurt (TARIM ORKAM-SEN) – Mustafa Şenoğlu (ESM) – Belkıs Yurtsever (SES) – Satı Burunucu Çali ( TÜM BEL-SEN ) MYK Üyelerimizin katilimiyla gerçekleştirilen toplantıda 1 Mayıs, Kamu emekçilerine yönelik saldırılar ve önümüzdeki süreçle ilgili değerlendirmeler yapıldı.

Erdoğan'ın yarın Adana'daki programlarına katılım sağlanması için Valilik seferber oldu. Valilik kamu emekçilerinin açılışlara katılmasını istiyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 24 Nisan Pazar günü Adana'da gerçekleştirilecek programlarının zayıf geçmemesi için Adana Valiliği harekete geçti.

Kaymakamlıklara yazı gönderen Adana Valiliği, kamu emekçilerinin açılışlara katılım için hazır bulunmasını istiyor . Valiliğin Kaymakamlıklara gönderdiği yazıyı Kaymakamlıklar, okul ve kurum müdürlüklerine gönderdi.

Kamu kurumlarının personel ile birlikte pazar günü açık tutulmasının ve kamu kurumlarına ait araçların hazır bulundurulmasının istendiği yazışmalarda 13.30'dan itibaren uygun olan personelin Organize Sanayi Bölgesi'ndeki açılışlara katılması ve kalanların kurumlarda hazır beklemesi isteniyor.

ÖĞRENCİLER ERDOĞAN'IN PROGRAMINA TAŞINACAK

 

 

KAMU EMEKÇİLERİ KATILMAK ZORUNDA DEĞİL

Kamu emekçilerinin tatil haklarının yasa ile belirlendiğini ifade eden Eğitim Sen Adana Şube Hukuk Sekreteri Mehmet Akarsubaşı, Valiliğin ancak savaş, doğal afet gibi olağanüstü durumlarda emekçileri çağırabileceğini belirterek "Sayın Vali cevap vermelidir. Savaş mı var doğal afet mi, ülke işgali mi?" diye sordu. Yazıda, uygun olanların açılışlara götürülüp diğerlerinin kurumlarda bekletileceğinin yer aldığını dile getiren Akarsubaşı, "Uygun görmenin kriteri ne? Cumhurbaşkanını seviyorsun, sevmiyorsun durumunu iş yerlerinde ortaya çıkarır. Bu durum kamu emekçilerini birbirinden ayrıştırıcı bir durumdur. Kamu emekçileri yasal dayanağı olmayan bu çağrıya uymak zorunda değildir" dedi. (Adana/EVRENSEL)

KESK, üyelerine yönelik baskılar ve hukuksuz görevden alma ve soruşturmalarla ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi.

KESK Bölge Toplantısı için Adana’da bulunan KESK merkez yöneticileri KESK üzerindeki baskılar ve hukuksuz görevden alma ve soruşturmalarla ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi. Basın toplantısına sosyal medya paylaşımları nedeniyle görevinden uzaklaştırılan Ali Ramazanoğulları da katıldı. SES Şube binasında gerçekleşen basın toplantısında konuşan KESK Mali Sekreteri Ramazan Gürbüz, iktidarın kendi gibi düşünmeyenler için sanal suçlar yarattığını belirterek ne yasa, ne yönetmelik tanınmadığını, verilen kararların hukuksuz olduğunu söyledi. “Sendikalar olarak bir hak ihlali olduğu takdirde açıklama yapacağız tabii ki” diyen Gürbüz, “Barışı, demokrasiyi, işini aşını savunmak suç sayılamaz” dedi.

HÜKÜMET SOSYAL HİZMET ALANINI REHİN ALMIŞ DURUMDA

SES Genel Kadın Sekreteri Belkıs Yurtsever, Ali Ramazanoğulları’nın görevden uzaklaştırılması karşısında üyelerinin yanında olduklarını söyledi. “Ramazanoğulları’nın çalıştığı, kadınlar, çocuklar, yoksullar için hizmet veren sosyal hizmet alanının AKP rejimi tarafından rehin almış bir alan olduğunu” belirterek AKP hükümetinin kendisinden olmayan herkesi hedefe koyduğunu dile getirdi. 10 bin üyelerinin soruşturma kapsamında olduğunu ifade eden Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca, “29 Aralık’ta yaptığımız Türkiye’nin çatışma süreci ile ilgili barışı tarif eden grevler nedeniyle Başbakanlık genelgesine de bağlayarak terör faaliyetleri kapsamına zorlandık. Cumhurbaşkanı bu konuda düşüncesini açıklayan kişi ya da kurumlarla ilgili bir tepki ortaya koyuyor. Vali, Kaymakamlar ya da kurum müdürleri söylenenin altını doldurmak için yapmadığını bırakmıyor” dedi.

1 MAYIS ÖNEMLİ BİR FIRSAT

“Ya bizden ya terörden yanasınız” diyerek hükümetin “terör” tanımını yeniden yaptığını ifade eden Tüm Bel Sen Genel Yönetim Kurulu Üyesi Satı Burunucu Çalı,  “İfade özgürlüğünü kullanan herkes terör kapsamında, hükümetin politikasını eleştiren herkes potansiyel suçlu. Ekmek zamlarının bile sorumlusu olmayan ve her koşulda mağdur olduğunu ifade eden bir hükümetle karşı karşıyayız” dedi. 1 Mayıs’ın yaklaştığını dile getiren Çalı, “Bütün saldırılara savaşa ve sömürüye karşı  ısrarımızı, kardeşlik, insanca yaşamak, ifade özgürlüğü için önemli bir gün” dedi. (Adana/EVRENSEL)

 

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 96. yılı kutlanıyor. Türkiye, yıllardır dünyanın tek çocuk bayramını kutlamakla övünedursun, ülkemizde çocukların yaşadığı sorunlar, karşı karşıya kaldığı tehlikeler her geçen gün artmaktadır.

Yıllardır iktidar desteği ile dini eğitim veren kurum ve kuruluşların yasal olmadığı halde açtıkları yurtlar ve evlerde çocuklara yönelik olarak yaşanan cinsel istismar vakaları, çocuklarımıza yönelik olarak bu çirkin saldırının gerçekleşmesine neden olanlara verilen ‘siyasal destek’ çocuklarımızın, öğrencilerimizin nasıl büyük bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir.

Çocuk istismarı gibi son derece hassas ve kamuoyunda infial yaratan bir konuda sorumluları aklamaya ve korumaya yönelik olarak gösterilen siyasi tavır, Türkiye’de çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarının son yıllarda neden arttığını açıklamaktadır.

MEB-Diyanet işbirliği, dini vakıf ve derneklerle yapılan ortak protokoller, laik-bilimsel eğitim anlayışına açıkça meydan okumakta, eğitimi dinselleştirme uygulamaları çocuklar üzerinden hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Oysa çocuğun olduğu her alanda okulda, evde, sokakta çocuklarla ilgili her konuda öncelik çocuğun üstün yararıdır. Çocukların üstün yararına olmayan ve çocuklara yönelik olarak işlenen suçların hiçbir mazereti ya da gerekçesi olamaz. 

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi çocukların istismardan korunmasında öncelikli görevi  devletlere vermektedir. 1990 yılından bu yana iç hukuk kuralı haline gelen sözleşmenin 3. Madde “Taraf Devletler, çocukların bakımı veya korunmasından sorumlu kurumların, hizmet ve faaliyetlerin özellikle güvenlik, sağlık, personel sayısı ve uygunluğu ve yönetimin yeterliliği açısından, yetkili makamlarca konulan ölçülere uymalarını taahhüt ederler” düzenlemesi özellikle kurumlarda yaşanan çocuk istismarının birinci dereceden sorumlularının AKP iktidarı ve MEB olduğunu göstermektedir.

Bugünkü Türkiye tablosunun çocuklarımıza vaat ettiği geleceğin ne kadar tehlikeli ve karanlık olduğunu son dönemde çocuklarımıza yönelik olarak işlenen suçlara bakarak görmek mümkündür. Siyasi iktidar, çocuklarımızı eğitim biliminin evrensel ilkeleri üzerinden değil, dini kural ve referanslara göre yetiştirildiği; düşünen, eleştiren, sorgulayan değil; düşünmeden, sorgulamadan yaşayan bir nesil ve gelecek vaat etmektedir. Bugünün Türkiye’sinin yaşadığı sorunları çözme yönünde adım atılmadan çocuklarımıza aydınlık ve güvenli bir gelecekte yaşayabilmesi mümkün değildir.

Türkiye’de çocuk işgücü sürekli artmakta, eğitim çağındaki çocuklarımız okumak yerine tarlada, sanayi sitelerinde son derece sağlıksız, ilkel koşullarda çalışmaya ve yaşamaya zorlanmaktadır. Çocuk işçiliğinin her geçen yıl artması, ‘çocuk gelinler’ sorununun hala çözülememiş olması, aylardır süren çatışmalar nedeniyle 500 bini aşkın çocuğun yaşam ve eğitim hakkının ciddi anlamda tehdit altında olmasının hiçbir insani açıklaması yoktur. Çocuklarımızın bugünü ve geleceği için en büyük tehdit, yaşamlarının henüz başlarında bu kadar çok acı ve sorun yaşamalarına neden olan siyasi iktidarın kendisidir.

Türkiye’de çocukların yaşadıkları sorunlara kalıcı çözümler üretmeden, onlara sağlıklı bir gelecek hazırlamak için gerekli adımlar atılmadan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın gerçek bir ‘çocuk bayramı’ olarak kutlanması mümkün görünmemektedir. Tüm çocukların eğitim ve sağlık hakkından eşit koşullarda yararlandığı, çocukluğunu çocukken yaşadığı; barış, kardeşlik ve dayanışma duygularıyla güvenli bir ortamda yetişip, gelecek kaygısı duymayacağı bir ortam yaratıldığı zaman 23 Nisan gerçek anlamına uygun olarak kutlanabilecektir.

Eğitim Sen olarak, çocukların karşı karşıya olduğu tüm tehditler ve yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen, çocuklarımızın ve öğrencilerimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz… 

 

Ahmet KARAGÖZ

Adana Şube Başkanı

 

 

AYDINLANMA IŞIĞI SÖNMEYECEK

14 yıllık AKP iktidarı kendi siyasal, ideolojik ihtiyaçlarını karşılamak üzere 5 ayrı bakanla eğitimin genel dokusuyla her seferinden oynamış, kamusal, parasız, bilimsel ve laik eğitimden uzaklaşarak, eğitimde özleştirmeyi hızlandırılmıştır. Yüz binlerce öğretmenin işsiz kalmasına, ekonomik sorunlarla boğuşan ve toplumdaki itibarı en çok zedelenen mesleklerden biri haline gelmiştir.

AKP; talebimiz olan kamusal, parasız, bilimsel, laik ve anadilinde eğitim yerine gerici, ırkçı, cinsiyetçi bir müfredatla bilimsellikten ve pedagojiden yoksun bir şekilde eğitimi tümden paralı hale getirmiştir. 

Köy Enstitüleri ise, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesi 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı Hasan Ali YÜCEL tarafından bizzat yönetildi.

Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL tarafından İsmail Hakkı TONGUÇ'un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. Okuma yazma oranı Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllarda %5 bile değildi. Bunun yanında nüfusun %80'lik bölümü köylerde yaşıyordu. Köy Enstitüleri'nin kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad'ın önemli çalışmaları vardı. Kanad o dönemde; “zorunluluktan değil özveriyle öğrenci yetiştirecek köye göre öğretmen” fikrini savunmuştu.

Hasan Âli Yücel Milli Eğitim Bakanlığı döneminde dünya klasiklerini Türkçeye tercüme ettirmişti. Köy enstitüleri öğrencileri her sene 25 tane klasik romanı okumakla yükümlüydü. Bu sayede zeki köy çocuklarından engin entelektüel birikimleri olan aydınlar oluşuyordu. Bu aydın köy öğretmenleri en az bir tane müzik aletini çalmasını da öğreniyordu. Aşık Veysel köy enstitülerinde müzik derslerinde öğrencilere bağlama çalmasını gösteriyordu.

Sabahın erken saatlerinde uyanan öğrenciler kızlı ve erkekli zeybek ve halk oyunları oynayarak sabah sporlarını da yapmış oluyorlardı. Daha sonra kahvaltı ardından zorunlu okuma saati vardı. Kahvaltıyı kendilerinden önce kalkıp fırında ekmek pişiren öğrenci arkadaşları hazırlıyordu.

Bu bakımlardan köy enstitüleri yaparak öğrenim konusunda dünyada benzeri görülmemiş bir örnek oluşturmuş ve birçok akademik inceleme ve araştırmaya örnek olmuştur.

Enstitülerde hazırlanan programlar, toplumun sanat ve kültür hayatına katkıda bulunulması amacıyla çevre il ve köylere de götürülerek sergilenmiştir.

1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Enstitüleri açıldı. Türkiye'de seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştı. Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern tarım tekniklerini öğretecekti. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi tatbik ediliyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50'lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.

Kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy enstitülerinde 1.308 kadın ve 15.943 erkek toplam 17.251 köy öğretmeni yetişmişti. Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Makal… gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetişmişlerdi 

Köy Enstitülerine yöneltilen ve kapatılmaları ile sonuçlanan belli başlı eleştiriler birkaç ana başlık altında toplanabilir. Enstitülerde öğrenciler tek tip üniforma giyiyordu ve enstitü müdürü bile buna uyup aynı üniformayı giyiyordu. Öğrenciler bizzat yönetime katılıyorlardı. Bu ve benzeri sebepler ile enstitülere komünistlik suçlamaları yapılıyor arada bir ihbar mektuplarını dikkate alan polisin baskınlarına uğruyordu. Kız öğrencilerin erkek öğrenciler ile karma eğitim görmesi sonu gelmez dedikodulara neden oluyordu. Öğrencilerin boğaz tokluğuna öğrenim görecekleri kendi okullarının inşasında çalıştırılmaları eleştirilmekteydi. Köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşıyorlardı. Bu geçimsizlikler köy öğretmenlerinin toprak ağalarının seçtirdiği milletvekillerine şikâyet olarak ulaşıyordu. Bu durum toprak sahiplerinin durmaksızın Ankara'ya baskı yapmalarına neden oluyordu. Sonuç olarak göstermelik bahanelerin dışında bu aydınlanma projesi yerli ve yabancı sermayenin düzenini bozacağı için baskılar sonucu 1954 yıllından Köy Enstitüleri tümden kapatılmıştır.

Eğitim Sen olarak köy enstitülerin kuruluşunun 76. yılında, aydınlama ateşini taşıyan, demokratik öğretmen hareketinin ülkemizde gelişmesine büyük katkılar sunan tüm Köy Enstitülü eğitim emekçilerine şükranlarımızı bir kez daha iletiyoruz.16.04.2016

 

Şube Yürütme Kurulu Adına

Ahmet KARAGÖZ

 

Şube Başkanımehmet akarsubaşı

YİNE YARGILANIYORUZ !
3. Ankara katliamını protesto etmek üzere İlimizdeki emek ve meslek örgütleriyle Adana Büyükşehir Belediyesinin önünden başlayıp Atatürk Parkından yapacağımız basın açıklaması ile sona erecek olan tepkisel etkinliğimizi kolluk kuvvetleri her zamanki gibi şiddet ve zor kullanarak engellemişlerdi.


CHP Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Adana Baro Başkanı, siyasi partilerimizin İl-İlçe yöneticileri ve emek ve meslek örgütlerimizin üye ve yöneticilerinin içinde olduğu grubu kolluk kuvvetleri gaza boğmuşlardı. O gün AK polisin orantısız bir güç kullandığını gördük, yaşadık ve tanıklık ettik. Bu eyleme katıldıkları, konuştukları için bugün Emniyet Güvenlik Şube Müdürlüğünde ifadeleri alınmak üzere giden 6 arkadaşımızı paylaşmak istiyorum. Bu arkadaşlarımız; Eğitim Sen Şube Özlük ve Hukuk Sekreteri Mehmet AKARSUBAŞI, Eğitim Sen Şube Eğitim Sekreteri Emine Soncu TUNÇ, BES üyesi Sinan TUNÇ, SES üyesi Haşim ÇAĞRI, TMMOB İKK basın sorumlusu Sercan ŞAHİN, ÖDP yönetim kurulu üyesi Soner SOLMAZ dır.
Sistematik bir hal alan katliamları lanetleyenleri yargılamak ne hukuki, ne insani nede ahlakidir. Emek ve demokrasi mücadelesi veren bizler bu duruma asla alışmayacağız ve geri çekilmeyeceğiz. Bu güne dek yapmış olduğumuz eylem ve etkinliklerimize açılan adli soruşturmalarda kovuşturmaya yer olmadığına dair elimizde onlarca yargı kararları var. Ancak Adana Emniyet Güvenlik Şube Müdürlüğü ezberledikleri bir tekerleme misali; sürekli ifadelerimize başvurmak üzere emniyete çağrılmaktayız. Herakleitos'un şu sözüyle cevap vermek isteriz.“Aynı nehirde ikinci kez yıkanılmaz.”
Yaptığımız basın açıklamaların içeriğine, atmış olduğumuz sloganlara her seferinde soruşturma açılmasının bizleri korkutmaya ve itibarsızlaştırmaya yönelik bir girişim olduğunu biliyoruz. Ama nafile. Bizler ne yazdığımızı ve niçin yazdığımızı çok iyi biliyoruz. Suç ve suçluları arıyorsanız; Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da yaşanan katliamları aydınlatmanızı isteriz.
Kars Emniyet Müdürlüğü’nün “gizli” ibareli basına düşen bir yazısı, terör örgütü IŞİD’in Türkiye’de 70 ilde “uyuyan hücreleri” olduğunu ortaya çıkardı. Emniyetin IŞİD içindeki bir muhbirinden alınan bilgiye dikkat çeken Kars Emniyet Müdürü Faruk Karaduman, örgütün 70 ilde hücre evlerinin bulunduğunu bildirdi. Örgütün turistik bölgeler, HDP ve CHP ile sol örgütleri hedef alacağını bildirmiştir. Dolayısıyla diyoruz ki yasal ve anayasal haklarını kullanan kamu çalışanlarını değil katil sürüsünü yargılayın.
Talep, öneri ve eleştirilerimizde haklı olduğumuzu yargıda onaylamıştır. Ancak nemalandıkları ve korktukları AKP’nin iktidarını kalıcı hale getirmek için Bekçi Murtaza’ların nasıl seferber olduklarını halkımız gayet iyi biliyor.
Haklı mücadelemizden asla geri adım atmayacağız. Toplumun bizlere yüklediği misyonu onurla taşımaya devam edeceğiz. Üye ve yöneticilerimize yönelik saldırı ve baskılar; bizleri dün olduğu gibi bu günde yıldıramayacaktır. Ankara’yı unutmadık. Unutturmayacağız. Savaşa, sömürüye, şiddete, tacize, tecavüze hayır demeye devam edeceğiz. Bu söylediklerimiz; suç teşkil ediyor ise bu suçu işlemeye devam edeceğimizin bilinmesini isteriz.
“Korkunun ecele faydası yoktur.” Gün gelecek ve halkımız AKP’den mutlaka hesap soracaktır.

Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı

Örgütlenme Çalışmalarımız Devam Ediyor!
Mümine Hatun Anaokulunda Muharrem ÖZALP ve Ethem Kuzucu İlkokulunda Tuğçe Arı ERDEM emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettikleri ve bu mücadelenin içinde yer almak istediklerini belirterek sendikamıza üye olmuşlardır.