Cuma, 02 Eylül 2016

Kamuda Gerçekleştirilen İhraçlar Hukuki Değil, Siyasi Gerekçelerle Yapılmıştır!

 

 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında kamuda başlatılan ve darbecilere yönelik olduğu iddia edilen soruşturmalarla kitlesel açığa almalar yaşanmıştır. Eğitim Sen, kamuda yürütülen darbe soruşturmalarında açığa alınanların, hangi siyasi görüşten olduğuna, hangi sendikaya üye olup olmadığına bakılmaksızın, mutlaka hukuk kuralları içinde ve büyük bir titizlikle yapılmasını, tek bir kişinin bile mağdur edilmemesi gerektiğini vurgulamıştır.

1 Eylül gece yarısı, OHAL kapsamında yayınlanan 672 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile 28 bin 163’ü MEB, 2.346 YÖK kapsamında olmak üzere, toplamda 50.875 kamu personeli kamu görevinden ihraç edilmiştir. Darbe girişiminin üzerinden 1,5 ay gibi kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, tüm kamuda tarihin en kitlesel tasfiyesi gerçekleştirilmiştir. Bu kadar kısa süre içinde bitirilmesi mümkün olmayan, ulusal ve uluslararası hukukun en temel ilkeleri ayaklar altına alınarak yapılan ihraçların somut hukuki delillerden çok, büyük ölçüde siyasi fişlemeler üzerinden yapıldığı anlaşılmaktadır.

Hükümet, kamudan ihraç edilenlerin hangi somut gerekçelerle ihraç edildiklerini, ihraç edilenlerin darbe girişimi ile aralarında hangi somut bağlar bulunduğunu en küçük bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıklamak zorundadır. Kamuda yaşanan ihraçlara bakıldığında “darbecilerle mücadele” söyleminin gerçeği yansıtmadığı anlaşılmaktadır. Cumhurbaşkanı tarafından “Allah’ın bir lütfu” olarak değerlendirilen 15 Temmuz darbe süreci, hükümet tarafından kendilerinden farklı düşünenleri de tasfiye etmek için bir fırsat olarak kullanılmıştır.  

672 sayılı KHK ile ihraç edilenler arasında, “Artık kimsenin ölmesini istemiyoruz” diyen Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin, 15 Temmuz darbe girişimi karşısında net bir tutum alan Eğitim Sen üye ve yöneticilerinin de yer alması, sürecin hükümet tarafından kendileri gibi düşünmeyenleri de hedef alacak şekilde değerlendirildiğini göstermektedir.

Bugün saat 13.00 itibariyle sendikamıza gelen bilgiler doğrultusunda aralarında Adıyaman, Batman, Bingöl, Bitlis, Dersim, Gaziantep, Mardin şube başkanlarımızın da yer aldığı 100’ü aşkın Eğitim Sen’li, yine çeşitli üniversitelerden Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atan 30’u aşkın üyemiz rektörler tarafından hazırlanan özel listeler üzerinden tamamen keyfi bir şekilde ihraç edilmiştir. Bugüne kadar üyelerimize yönelik tüm hukuk dışı girişimlerde olduğu gibi, bugün de hukuksuz bir şekilde ihraç edilen üyelerimizin hakkını sonuna kadar savunacağımız bilinmelidir.

Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta, binlerce üyesi bir gece yarısı çıkarılan KHK ile ihraç edilen diğer sendikalardan en küçük bir itiraz gelmemiş olmasıdır. Üyelerinin hak ve çıkarlarını savunmayan bir sendikanın meşruluğu tartışmalıdır.

Bugüne kadar hiçbir Eğitim Sen üyesi, iktidarın baskı ve sindirme politikaları karşısında diz çökmemiştir. Kime karşı yapılıyor olursa olsun, her türlü haksızlık ve hukuksuzluk karşısında hukuksal ve örgütsel mücadeleden geri durmayacağımız bilinmelidir.

Kamuoyu, Eğitim Sen’i de gayet iyi tanımakta, hak ve özgürlükler yolundaki kararlı ve onurlu duruşunu çok iyi bilmektedir. Bizleri çerçevesini hükümetin belirlediği sınırlar içinde hapsetmeye, yandaş sendikalar gibi hizaya getirmeye çalışanlar büyük bir yanılgı içindedir. Kimlerin hangi amaçlarla bizleri sindirmek istediği er ya da geç mutlaka ortaya çıkacak, bugün hukuku ayaklar altına alarak hareket edenler, yok saydıkları hukuk karşısında mutlaka hesap vereceklerdir.

 

Eğitim Sen, bu tür saldırılara pabuç bırakmayacak kadar köklü bir mücadele geleneğine sahip bir sendikadır. Haksız ve hukuksuz şekilde ihraç edilen tüm kamu görevlileri görevlerine iade edilmelidir. Sendika olarak açığa alınan ve hukuk dışı bir şekilde ihraç edilen tüm üyelerimizin arkasında olduğumuz ve üyelerimizin görevlerine geri dönmesi için bütün hukuksal ve örgütsel olanaklarımızı seferber edeceğimiz bilinmelidir. 

Adana da1 Eylül Dünya Barış günü Uğur Mumcu Meydanında Adana Emek Ve Demokrasi İçin Güç Birliği platformu tarafından miting düzenlendi,
“Bir tek acılar mıdır payımıza düşen 
Dökülsün yollara beş kıtada 
Ekmek de özgürlük de barışın gülleridir. ” VEDAT TÜRKALİ
“Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir, barıştır.” YAŞAR KEMAL
“Bir toplum, hoşgörüsü kadar güçlü, sağlam ve haklıdır. Zulmü kadar zalim, zayıftır. Irkçılık ise en korkunç hastalıktır.” YAŞAR KEMAL
“Babam dünyanın en güçlü adamıydı. Bir ekmeği hepimize bölebiliyordu.” YILMAZ GÜNEY
“Zulme dayalı tüm saltanatlar yıkılacaktır! Sen babanın oğluysan bende Allah’ın kuluyum.” YILMAZ GÜNEY
“Yağmur komünisttir; çünkü herkese eşit yağar. Rüzgâr ise kapitalisttir zayıf olanı yıkar.” CHE Guevara
“Gelgelelim,
Beter, bize kısmetmiş.
Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, müthiş
Genciz, namlu gibi,
Ve çatal yürek,
Barışa, bayrama hasret” A. ARİF

“Bizim barışmamız ölümümden sonra olacak. Ülkeme dönmek için ölmek zorundayım.” N. HİKMET

Faşizme, Darbelere, Savaşa Karşı Demokrasi ve Barış İstiyoruz!


Değerli Basın Emekçileri;
1 Eylül 1939 günü Nazilerin Polonya’yı işgaliyle başlayan, İkinci Büyük Emperyalist Savaşı ardında milyonlarca ölü, milyonlarca yaralı, harabeye dönmüş kentler ile büyük bir acı ve gözyaşı bıraktı.
İnsanlık tarihinin bu en acımasız, en kanlı ve en kirli savaşının başladığı gün, yani 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kabul edildi.
Ancak geçmişten bu yana emekçiler ve ezilen halklar savaşa karşı barışı savunurken, dünyayı yöneten güçler hala savaştan, kan dökmekten, barbarlıktan vazgeçmedi!
Bu gün tüm mağdurlarla, yoksullarla, dışlananlarla, işsizlerle, işçilerle, kamu emekçileriyle, mimar ve mühendislerle, aydınlarla, sanatçılarla, kadınlarla, gençlerle, emeklilerle, basın emekçileriyle omuz omuzayız. Ve bu bilinçle taleplerimizle, türkülerimizle, halaylarımızla tek yüreğiz. İnadına İnadına Barış diye haykıracağız.
Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam” diyen Emekçiler,
Yasaklara, Baskılara, Saldırılara Göğüs Gerenler,
Eve Hapsedilmeye Karşı Sokağa Çıkan Kadınlar,
Değerli Emekçiler,
Bizler, Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da katledilen ALEVİLERİZ.
Bizler, Roboski ‘de, Diyarbakır da ve Gaziantep de katledilen KÜRTLERİZ.
Bizler Suruç’ta katledilen Sosyalist Gençleriz.
Bizler 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara gar önünde katledilen Barış elçileriyiz.
Bizler, Gezi Direnişinde Katledilen Ali İsmail’iz, Ethem’iz, Ahmet’iz, Abdocan’ız, Mehmet’iz, Medeni’yiz, Hasan Ferit’iz, Berkin’iz yani GEZİ ŞEHİTLERİYİZ.
Bizler, Soma’da ve Ermenek’te katledilen 318 MADEN EMEKÇİSİYİZ.
Bizler, Adana’da EKOROMA İŞÇÇİLERİYİZ
Bizler, Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol’uz
Bizler; Barış İnsan Hakkıdır diyenleriz.
Bizler, Lazkiye ve Tartus da, Ortadoğu’da katledilen Araplarız, Kürtleriz, Türkmenleriz, Ezidileriz, Suryanileriz.
Bizler, Uğur Mumcuyuz, Hırant Dinkiz, Ahmet Taner Kışlalıyız, Musa Anter ve Tahir Elçiyiz.
Bizler, bu ülkenin sanatçılarıyız, bilim insanlarıyız, gazetecileriyiz, aydınlarıyız.
Bizler, davaları haklı, Mücadele araçları ahlaklı olan İŞÇİLERİZ, EMEKÇİLERİZ, EZİLENLERİZ.
Bizler aynı zamanda; BU ÜLKENİN GERÇEK SAHİPLERİYİZ!


Değerli Basın Emekçileri;
Küresel emperyalist güçlerin isteği ve yönlendirmesiyle, uzun süredir Suriye ve Irak’ta savaş sürüyor.
Hala kadınlar, çocuklar, gençler ölüyor, sakat kalıyor, salgın hastalıklar, evsizler, sığınmacılar çoğalıyor. Çağdışı cihatçı IŞİD vb. örgütler en çok kadınların hayatını cehenneme çeviriyor, Ortadoğu halklarına dünyayı dar ediyor. Bunun sonucunda AKP Hükümeti ve Avrupa devletleri mültecilik üzerinden insanlık değerlerini pazarlıyor, ayaklar altına alıyorlar.
Soma ve Ermenek’te yitirdiğimiz işçilerden bize kalan, sadece acı değil, böylesi katliamların yaşanmaması için mücadele görevleridir. “Kader”, “fıtrat” diyerek sorumluluklarını unutturmaya çalışanları Unutmayacağız affetmeyeceğiz. Güvenceli iş ve insanca yaşam mücadelemizi Barış Mücadelemizle birleştirerek büyütmek zorundayız.
1 Eylül’ün Dünya Barış Günü olarak ilan edilmesi üzerinden tam 77 yıl geçmesine rağmen hala ülkemizde “kutlu olsun” diyemiyoruz!
Ülkemiz yangın yeri… Çatışma, gözyaşı ve acı dört bir yanımızı sardı.
15 Temmuz’da kanlı darbe girişimi ile AKP’nin iktidar ortağı olan Cemaat ülkenin geleceğine el koymak istedi. Cemaatin kanlı planlarının boşa çıkarılması, darbe girişiminin bastırılmış olması Türkiye’nin içine sürüklendiği karanlığı ortadan kaldırmadı. OHAL uygulamalarını “milli mutabakat” ile maskelemeye çalışan AKP, darbe girişiminin oluşturduğu atmosferi faşizan, sömürücü ve savaş yanlısı dikta rejimini derinleştirmek için fırsata dönüştürdü.
Değerli Basın;
OHAL ilanı, kitlesel gözaltılar ve tutuklamalar, işten çıkarmalar, iş güvencesinin ortadan kaldırılması, kadına yönelik ayrımcı politikalar ve şiddet, homofobiden beslenen şiddet ve cinayetler, Alevilere yönelik mezhepçi dayatmalar, laiklik karşıtı gerici politikalarda kaygı verici artış, çocuk istismarı, doğamızın talan edilmesi, iş cinayetleri ve daha nice insanlık onuruyla bağdaşmayan politik uygulamalar ve bombalı katliamlar, sivillerin yakıldığı bodrumlar, yakılan/yıkılan/yok edilen kentler/ilçeler/kasabalar eksik olmuyor.
Daha bir hafta önce Gaziantep’te insanların en mutlu gününe, düğüne yapılan alçakça saldırı sonucu çoğu çocuk en az 56 insanımız yaşamını yitirdi, onlarcası yaralandı.
En son Artvin’de ana muhalefet partisi konvoyuna yapılan saldırı ise savaş ve kaosun derinleştirildiği bu ortamda hiç birimizin can güvenliğinin olmadığını, demokrasiyi ve barışı savunmada daha ısrarcı bir tutum alınması gerektiğini gözler önüne sermiştir.
Toplumun her kesiminden kadına yönelik şiddete artık tahammülün kalmadığını gösterir sesler yükselirken, siyasal iktidarın kadınların emeğine, kimliğine ve bedenine yönelik saldırıları meşrulaştırmaktan başka işe yaramayan kadın politikalarına karşı itirazımızı, Barış Mücadelemizle birleştirerek alanlarda daha yüksek sesle haykıracağız. 
Her yer yanıyor, yüreklerimiz de! Çatışmalar artarak devam ediyor, gençlerimiz, çocuklarımız birer birer toprağa düşüyor.
Bu savaş bizim savaşımız değil! Savaşa mecbur olan halklarımız ve emekçiler değil, iktidarını savaşa, gerilime ve kaosa bağlayan AKP’dir. AKP hükümetinin hem içerde hem dışarda emekçileri ve halkları kutuplaştırmak üzerine kurulu bir siyaset izlemesi savaş ve şiddet ortamını sürekli canlı tutmaktadır. Bu çılgınlıkta ısrar etmek ülkemizi çıkmaz bir felakete sürükleyecektir.
Ülkemizdeki darbelerin, savaşların ve ekonomik krizlerin bedelini halkımız ve emekçiler ödemektedir. Savaş naraları atanların çocukları değil, yoksul halkımızın çocuklarının kanı akıtılmaktadır.
O yüzden barışa dair tüm çabalar, eylemler yaşamsaldır.
Bizler, Kürt sorununda; ölüm, kan ve gözyaşı dışında bir sonuç üretmeyen savaş/şiddet odaklı politikaların derhal terkedilmesini, barışçıl ve demokratik yollarla çözüm için gerekli adımların acilen atılmasını istiyoruz.


Dünya Barış Günü olan bu gün, ses çıkartmak, halka gerçekleri anlatmak her zamankinden daha önemli ve anlamlıdır.
Bunun için ülkenin dört bir yanında Emek Ve Demokrasi İçin Güç Birliği olarak; “FAŞİZME, DARBELERE VE SAVAŞA KARŞI DEMOKRASİ VE BARIŞ İSTİYORUZ!” şiarıyla barışı sahiplenerek barışa ses veriyoruz.
Değerli Emekçiler, 
Biz, bu ülkenin hep ötekileri olduk. Dinimiz, mezhebimiz, dilimiz, kültürümüz, cinsiyetimiz nedeniyle ikinci sınıf yurttaş muamelesi gördük. Yok sayıldık. Ama bizler bu ülkenin sanatçılarıyız, bilim insanlarıyız, gazetecileriyiz, aydınlarıyız. Özgürce düşünmek, araştırmak ve barış içerisinde kendimizi ifade etmek istiyoruz.
Cem evlerine ibadethane statüsünün tanıması, Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması, Madımak Otelinin utanç müzesi olması, ülkemizde gerçek laiklik ve demokrasi ile eşit yurttaşlık hakları için AİHM karalarının uygulanmasını istiyoruz. 
Ülkemizin geleceğine sahip çıkmak, demokrasiyi, laikliği, bağımsızlığı, barışı, eşitliği, özgürlüğü, adaleti savunmak ve gerçek kılmak için bu gün alanlardayız.
Emperyalist ülkelerin yönlendirmesiyle Türkiye’nin girdiği bu savaşta çocuklarımızın ölmesini istemiyoruz, İncirlik üssü kapatılıp nükleer silahlar derhal imha edilmelidir. Türk ordusu bu Emperyalist müdahaleden vazgeçmelidir.
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü, ülkemizin dört bir yanında darbeleri ve savaşı durdurmak, OHAL’i kaldırmak için sesimizi daha çok yükselteceğiz.
Vedat Türkali’yi Unutmayacağız!


Yapıtları kadar yaşamı ve kişiliği ile hepimize çok şey katan, yazdıklarıyla, barış savunuculuğuyla, sınıf mücadelesi veren, ezilen sınıfların yanında olan, edebiyatımızın incelikli ustası ve yine hapisleri, sürgünleri, baskıları iliğine kadar yaşayan yoldaşımız sana söz veriyoruz. Haramilerin Saltanatını Yıkacağız
6. Filo’ya Bekçilik Yapanların Che Guevara’dan Rahatsız Olması Doğaldır!
TBMM Başkanı İsmail Kahraman; seçildiği ilk günden itibaren ayrımcı ve kışkırtıcı açıklamalar yapmaktadır. Laiklik karşıtı sözleri ile büyük tepki çeken Meclis Başkanı, gençlerin Küba devriminin önemli isimlerinden Che Guevara’ya sempatisine tepki göstermiştir. Kahraman, “Che denen eşkıya benim gencimin yakasında olamaz” diyerek, sadece Küba ve Latin Amerika halklarının değil, eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren tüm ezilenlerin kalbinde yer edinen Ernesto Che Guevara’ya yönelik olarak kendisine yakışan ifadeler kullanmıştır. Kınıyoruz.
Değerli Basın Emekçileri
Kirli hesaplara kurban edilecek bir tek canımız bile yok.
Barışın iyileştirici gücüne hepimizin ihtiyacı var.
Haydi, hep birlikte Savaşa Hayır Barış hemen Şimdi diye haykıralım.

 

EMEK VE DEMOKRASİ İÇİN GÜÇ BİRLİĞİ
Tertip Komitesi Başkanı
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı